Cumartesi, Kasım 19, 2005

Yaratan Rabbinin adıyla oku

Hepimiz biliriz, ilk inen ayetler 'Alâk suresinin ilk beş ayeti, ve ilk emir de "iqra!", yani "oku!".

Ama ondan önce ilk vahyin indirilişinin bir adım evveline gözümüzü çevirsek... Allah Rasulu'nün hayatında belli dönemler gündelik telâşelerden, hayat gailesinden, başka insanlardan sıyrılıp, dik ve sarp bir dağda küçücük bir mağarada tefekküre dalmakla geçiyor. Daha sonraki dönemlerde "itikâf" olarak da bir pratiğe dönüştüğünü düşündüğümüz böyle yoğun tefekkür günleri, insanın yeniden kendine gelmesi, yaşam amacını yeniden bulması açısından hiç de boşuna olmasa gerek...

Ve ilk ayetler başlıyor:
iqra bismi rabbikellezî halaq

iqra Önce "oku..." "Okumak"tan Allah'ın rahmetinin eserlerine bakarak yapılan bir kainat okuması da anlaşılabilir, Kur'an'ı okumak da...

Sonra "Rabbinin adıyla oku..." Rab, mürebbiye, terbiye hep aynı kökten türetilmiş kelimeler. Rububiyet kavramında bir tedrîcen kemâle ulaştırma var. Allah Teâlâ'nın bu yaratılış alemindeki herşeyi muhafaza edip, onları sahip oldukları duruma getirmesi var.

Ve sonra "Yaratan Rabbinin adıyla oku."
Burada hilkate atıf çok mânidar.

Çünkü müşrik zihniyetin -rububiyeti ve vahdaniyeti inkâr etse de- yaratılış karşısında gidebileceği en son sınır bilinemezci olmak olsa gerek... Çünkü yaratılış insanda inkâra mecal bırakmayacak kadar açık bir mucize. Ancak geriye dönük teoriler var bu konuda.

halaqal-insâne min 'alaq
O insanı bir alaq'tan yarattı

Kâinat kitabını okuyacak, Yaratıcısına muhatap olacak derecede mühim olan o insan, aslında ilkin sadece bir tek hücrecikti. Evveli sadece bu idi. Allah insanı hemen aslını bilmeye çağırıyor. Tevazuyu hatırlatıyor. Tevazu sahibi olan kurtuluyor çünkü. Kibir ise insanı mahvediyor.

iqra verabbukel-ekrem
Oku, Rabbin ekremdir

Ekrem, yani en büyük kerem sahibi. Verdiğinde karşılıksız veren. Karşılıksız ihsan edicilerin en yücesi.

Okumaya tergibden sonra Allah Teâlâ'nın ekrem olduğuna beyan buyurulması dikkatlerimizi daha çok açıyor.

Sure devam ediyor:
ellezî 'alleme bil-qalem
O ki, kalemle öğretti

İslam'daki ilim vurgusu bile başlıbaşına Kur'an'ın Allah sözü olduğuna delil. Çünkü o döneme kadar Arap toplumu içinde böyle bir anlayış hiç olmamış. Bütün ilimlerin zabtı, muhafazası ve aktarımı ise ancak yazıyla mümkün: "O ki, kalemle öğretti."

Rabbimizin en büyük ikram sahibi oluşunu öğrendikten hemen sonra insana kalemle öğretmesini okuyup da, ilim talibi olmamak ne mümkün...

Buradan farklı bir bakışla insan için en büyük ikramın hakikat bilgisi olduğunu da hissediyoruz. Yani itminane kavuşmuş bir kalp... Yaratılış amacına ulaşıp, O'nun cennetine, belki de Cemâline varan bir dizi manevî ikramlar silsilesine muhatap bir ruh...

Kalemle talimin nübüvvete işaret ettiğini de muhtelif müfessirler zikretmişler.

'allemel-insâne mâ lem ya'lem
İnsana bilmediği şeyleri öğretmiştir

Hayatta kimi sorularımızın cevabını akıl ve beş duyu ile çözebiliyoruz. "Nasıl?" sorusu mesela... Ya da "Ne?". Ancak "Niçin?" sualinin cevabını bize ancak vahiy öğretiyor.

İlk beş ayet burada nihayet buluyor. Ve çok azametli iki ayet çıkıyor karşımıza:
kellâ innel-insâne leyatgâ
Hayır! Muhakkak insan azar
en raâhustagnâ
kendini müstağni gördükçe

Ve insan... Neye sahipse, ona onu Allah verdiği halde, kendinin aslını unutur ve Allah'ın nimetlerine ihtiyaçtan kendini beri görür. İsyan eder. Kibreder. Azar.

Halbuki:
inne ilâ rabbiker-ruc'â
Şüphesiz dönüş Rabbinedir.

Ayetler devam eder:
eraeytellezî yenhâ
'abden izâ sallâ
eraeyte in kâne 'alel-hudâ
ev emera bit-taqvâ

"Gördün mü, namaz kılarken bir kulu men edeni?
Söyle bana! Ya o (namaz kılan kul) doğru yol üzerinde ise!
Yahut takvayı emrediyorsa!"


Ve karşımıza çıkan yeni bir kavram: Takva. Takvayı kısaca Allah'ın emirlerine uygun yaşamak diye özetlesek, çok kısa mı olur?

Devam edelim:
"Söyle bana! Ya o (diğeri de) hakkı yalan sayıyor ve (îmandan) yüz çeviriyorsa?
Allah'ın gördüğünü bilmiyor mu? Sakınsın o. Yok eğer vazgeçmezse, andolsun ki, onu perçem(in)den, o yalancı, günahkar perçemden yakalayıp (cehenneme) sürükleriz."


Kim ki kendi kavm-u kabilesine, ahbabına güvenirse boşunadır:
"Artık o (kendisine yardım edecek) grubunu çağırsın.
Biz de zebanîleri çağıracağız."


Kur'an'daki muhteşem secde ayetlerinden biriyle sure son bulur:
"Sakın, (seni ibadet ve taattan men edene korkup) boyun eğme; (Allah'a) secde et ve (böylece O'na) yaklaş."

İnsana iki emir: Secde et ve yaklaş!
İnsana iki lütuf: Secde et ve yaklaş!

İnsanın kavuşabileceği en büyük iki pâye...

Ne güzel...