Bayram sabahı Süleymaniye'deydim.
Yahya Kemal'in unutulmaz mısralarından mı bilmem,
bayramlarda otomatik olarak oraya çekiliyorum.
Camiye girerken TRT arabalarını gördük, meğer
naklen yayın varmış. Kürsüde vaaz veriliyordu:
qad eflaha men tezekkâ
87:14 Felâha erdi arınmış olan
vezekeresme rabbihi fesallâ
87:15 Rabbinin adını anıp namaz kılan
Bunlar "bayram ayetleri" olarak tefsir edilir.
Ramazan'da oruçla, zekatla, Kuran'la arındık,
ve bu sabah tekbirlerle namaza koştuk.
Felâha erdik mi acaba?
Vâiz sözlerini bitirip kürsüden indi.
TV yayını meşhur bir şiirle başladı:
Artarak gönlümün aydınlığı her saniyede
Bir mehâbetli sabah oldu Süleymaniye'de
Etkili bir ses şiirin tamamını okudu, son mısraya kadar:
Doludur gönlüm ışıklarla bu bayram sabahı.
Şimdi de Diyanet İşleri Başkanı kürsüde.
"Dengeli bir dindarlık" diyordu:
Sadece dünya için koşuşturmak yetmez,
ibadet de yalnız namaz ve oruçla bitmez.
Sözlerini bir dua ile bitirdi:
59:10 ... "Rabbimiz, bizi ve bizden önce inanmış olan kardeşlerimizi bağışla; kalbimizde müminlere karşı kin bırakma;
Rabbimiz, şüphesiz Sen şefkatlisin, merhametlisin"
Bayram namazında imam Istanbul müftüsü.
Şûrâ suresinden okuyor:
42:20 Ahiret kazancını isteyenin kazancını artırırız;
dünya kazancını isteyene de ondan veririz;
ama ahirette bir payı bulunmaz ...
De ki: "Ben sizden buna karşı yakınlara sevgiden başka bir ücret istemem." Kim güzel bir iş işlerse onun güzelliğini arttırırız.
Doğrusu Allah bağışlayandır, şükrün karşılığını verendir.
Namaz bitti, tekbir zamanı, cami inliyor.
Müftü minbere çıkaren üç tekbir, hutbe içinde üç kere daha.
Hutbenin konusu barış ve kardeşlik:
49:10 Şüphesiz müminler birbiri ile kardeştir;
öyle ise dargın olan kardeşlerinizin arasını düzeltin;
Allah'tan sakının ki size acısın.
Hutbe biterken, üç tekbir daha, hepsi dokuz etti.
En sonunda Ayetul-kursî ve kısa bir dua.
Duada caminin bânisi ve mimarı da unutulmadı.
Söz Süleymaniye olunca, son söz Akif'e bırakılır:
Vecde gel, vahdete dal, âlem-i kesretten uzak.
Yalınız Sâni'i gör, san'atı, masnûu bırak.
Ben de bir yer bularak böylece tenhâ dalayım,
Varlığımdan geçeyim, mahv-ı temâşâ kalayım.
Safahât, Süleymaniye Kürsüsünde (s. 214)