"Vallahi, biz savaş kızıştı mı Resulullah (sav)'a sığınırdık. Bizim cesurumuz Resulullah (sav)'a, aynı hizada durabilendi."
Huneyn savaşının ardından söylenmiş bir cümle, bu cümle... Sahabeden Bera İbnu Azib söylüyor, Allah ondan razı olsun. (Müslim, Cihad 79, 1776)
Çok dikkatli bakmamız gereken bir gün: Huneyn günü.
Büyük derslerle dolu bir nokta... Allah-u Teâlâ'nın "Gücünüze bakıp da kibirlenmeyin" dediği bir an... Zaferin de, hezîmetin de O'ndan olduğunun hakkel-yakîn bilindiği bir hâl...
leqad nasrakumullâhu fî mevâtine kesîretin
9:25 Andolsun ki Allah size birçok yerde yardım etmişti
veyevme huneyn
Huneyn gününde de
iz a'cebetkum kesretukum felem tugni 'ankum şey-en
çokluğunuz sizi gururlandırmış, size hiç fayda vermemişti
vedâqat 'aleykumul-ardu bimâ rahubet
ve bunca genişliğine rağmen yeryüzü size dar gelmişti
summe velleytum mudbirîn
sonra bozularak arka dönüp kaçmıştınız.
Rasulullah'ı Taif'te biliriz. Taşlara şefkatiyle, dualarıyla mukabele eden efendimizi... En zayıf anda ancak O'na sığınan hayat modelimizi.
Sonra Rasulullah'ı Uhud'da biliriz. Sayıca azken dahi zafer azmini. Tam da bozguna dönüşmüşken canla başla çabalayışını...
Ve Huneyn gelir.
Huneyn çok enteresan bir savaş. Bu tarafta Mekke'nın fethinin ardından hazırlanmış dev bir müslüman ordusu var. Dile kolay, oniki bin kişi. Ordunun kollarından birinin komutanı Halid bin Velid. Hatta kimi Mekkeli müşrikler bile dahil olmuşlar ki, ganimet alalar. Savaş nasıl olsa kazanılacak ya... Nasıl olsa üstünler ya... Kimi kalplerde gurur ve kibir yer tutmuş. Zerresi olmamalıyken...
Karşı taraf Arabistan'ın diğer bölgelerinden toplanmış müşrik ordusu. İttifak kurmuşlar. Hatta kadın, çocuk ve mallarıyla gelmişler. Bunun kendileri için bir ölüm-kalım savaşı olduğunu gösterircesine...
Ve beklenmedik an... Düşmanın pususuna düşen askerler... Birden bire müslüman ordusunun çözülüşü...
Kaçış...
İşte sonrasında soruyorlar:
"Bir adam Bera İbnu Azib (ra)'e geldi ve: 'Ey Ebu İmare! Huneyn gününde hepiniz geri mi kaçtınız?'"
Rasulullah ve onun çevresindeki pek az bir grup hariç herkes kaçıyor.
Aleyhissalatu vesselam bir yandan dua ediyor, Allah'tan yardım istiyor:
"Şöyle diyordu: 'Ben Peygamberim yalan değil! Ben Abdulmuttalibin Oğluyum! Allah'ım yardımını indir.'"
Zafer beklerken geliyor, bozgun...
Gerçi sonra Rasulullah askerleri düzene koyuyor ve en sonunda toparlanılıyor. Nihai zafer sağlanıyor ama bu durum evvelinde olan-biteni değiştirmiyor.
Allah kalplerimizi Rasul'unun yolunda sabit kılsın. Onun yanında durmak hiçbir asırda kolay değil. Ne demişler baksanıza: "Bizim cesurumuz Resulullah (sav)'a, aynı hizada durabilendi."
Bugün de öyle değil mi?