Pazar, Ocak 02, 2005

Felâh: Gerçek Başarı

hayyâ 'ales-salâ(ti) hayyâ 'ales-salâ
hayyâ 'alel-felâh(i) hayyâ 'alel-felâh

Ezan, ki en güzel çağrı... Bize Rabb'imizle olan buluşmamızı hatırlatıyor: "Haydi namaza! Haydi başarıya!"

Namaz çağrısında neden başarıdan bahsedilir? Başarı nedir? Başarılı kimdir? Bu cümleyi günde hakkıyla beş vakit dinlesek, dünyada somut hedeflerdeki başarıya kilitlenmiş hayat tasavvurlarımız yerle bir olmaz mı? Niye böyle dinlemeyiz? Niye düşünmeyiz? Kulağımızı sağır edip, kalbimizi kapatan nedir?

Kimbilir belki de ülfet ve ünsiyet perdeleridir... Alışkanlık ve kanıksama... Kaybetmeden değerini anlamama...

Acı ki, hiçbir şeyi hakkıyla takdir edemiyoruz...

Korunmuş Kitabımız bize başaranların kimliğini sunar. Aynen Mu'minûn suresinde geçtiği gibi:

qad eflahal-mu-minûn(e)
1. Müminler başardılar, felâha erdiler

Hakikat ki, müminler başardılar, "Rabbim Allah" diyenler başardılar. Zenginler ya da bol diplomalılar değil, iman edenler başardılar. Demek, artık somut ve kısa vadeli düşünme şekillerimizi çöpe atma vakti geldi de geçiyor. Çünkü Kur'an zihnimizi yeni baştan inşa ediyor.

Düşünsek şunu hemen farkedeceğiz ki, Allah insana beş duyu, akıl ve sezgi vermiş. Kendisini ve dış dünyasını algılayabileceği en mükemmel yetilerle donatmış.

"Göz odur dağın arkasını göre,
Akıl odur başa geleceği bile"

Ancak insanın bu yetenekleriyle çözemeyeceği sualleri hâlâ var. Onlar ki, hayatının sualleri... Sebepler perdesini aştıkça hiç bitmeden yenilenen tüm o "Neden?"ler bu cümleden... Vahiy olmasa insanı deli divâne edecek "Nerden geldim ve nereye gidiyorum?" sualleri bu cümleden... Bunların cevaplarını Rabbimiz lutfetmiş, bize konuşmuş ve Kur'an'ı indirmiş...

Ya, O lutfetmeseydi, biz ne yapardık?

Bu durumda bize düşen, O'na yönelip, tasavvurlarımızı O'nun takdirine göre belirlememiz. Yönümüzü O'na dönüp, dünyaya O'nun rızası doğrultusunda bakmamız. Zaten zihniyetimiz olması gerektiği gibi olur ise, eylemlerimiz de peşinden gelecektir.

İşte, bu tasavvurlarımızın inşasına dair güzel ve temel bir sual de şudur:

"Başarılı olmak nedir? Başarısız olmak nedir?"

Vahiy, elimizde varolan yetilerle asla hakkıyla bilemeyeceğimiz bu sualin cevabını bize açıkça verir: "Başarılı olmak mümin olmaktır."

Bu sualin cevabını veren insan arzu ettiği o "başarı" uğruna bir ömür verir. Bütün eylemleri artık sadece o hedefine hizmet eder. Zaten, hesap gününe iman etmiş bir insan ile ahiret inancı olmayan birinin başarı tasavvuru hiç aynı olabilir mi? Eğer aynı olur ise, ortada gerçekten ciddi bir problem olmaz mı?

Bütün müminleri tebrik ederiz.

ellezîne hum fî salâtihim hâşi'ûn(e)
2. Onlar namazda huşu içindedir


"Felâh"ın anahtarı salât demek ki... Onun için ezanda ikisi yan yana. Salât insanı felâha götürür.

vellezîne hum 'anil-lagvi mu'ridûn(e)
3. Onlar boş şeylerden yüz çevirir

"Boş şeyler" genel olarak "boş söz ve işler" olarak açıklanmakta. Zaten ehlullah da malayâniyi dilin âfetlerinden saymıştır. Hatta denir ki:

"Söz bilirsen söyle sözünden ibret alınlar, söz bilmezsen sükût et, seni bir insan sansınlar!"

Rabbimiz bize bu akıl, zekâ ve kalp nimetini hiç onları boş yerlere harcayalım, diye vermiş olabilir mi? Onları boşa harcarsak, en başta kendimize ihanet etmiş olmaz mıyız?

vellezîne hum liz-zekâti fâ'ilûn(e)
4. Onlar zekâtlarını verir


Hem de nasıl verirler:
http://korunmuskitap.blogspot.com/2004/12/nasl-vermeli.html

vellezîne hum lifurûcihim hâfizûn(e)
5. Onlar mahrem yerlerini korur


Beşer doğulur ancak insan olunur. İnsan olanlarsa iffetlerini korurlar.

Zaten şu dünyada insanın gözünü ancak toprak doyuracakken, hevâ ve heveslere kul olmak hiç ona yakışır mı?

vellezîne hum liemânâtihim ve 'ahdihim râ'ûn(e)
8. Onlar emanetlerinin ve sözlerinin çobanıdır

Ne güzel bir deyim, "sözünün eri" der gibi. Bu ayete hiç vurgu yapmadan sıkça tekrarlanan bir hadis vardır:

kullukum râ'un vekullukum mes-ûlun 'an ra'iyyih
Her biriniz çoban, her biriniz sürüsünden sorumlu

Açıklaması da, ekseriyetle, ev halkı, çocuklar, köleler, yanında çalışanlar şeklinde yapılır. Peki, bekâr bir işçinin sürüsü kimdir? "Her biriniz" sözü onun için havada kalmaz mı? Bu hadise iki bakış açısı getirebiliriz: İlk olarak, kontrolümüzdeki organlar var, bize bağlı, hepsinden sorumluyuz.

İkinci nokta ise şu: Bu hadis ve ayeti yan yana koyup, "aynı kelime geçiyor, bunda bir hikmet olabilir mi" diye sual etmeli... Dönüp bu ayetin ışığıyla hadise tekrar bakmalı: "Onlar emanetlerinin ve sözlerinin çobanıdır." Demek ki, aldığımız emanetler ve verdiğimiz sözler de bizim sorumlu olduğumuz sürüler cümlesinden.

vellezîne hum 'alâ salavâtihim yuhâfizûn(e)
9. Onlar namazlarını korur


Gene namaz, bu sefer çoğul. Namazın tekrar edilmesi enteresan...

Namazlı müminleri ayrıca tebrik etmeli, o zaman...

ulâike humul-vârisûn(e)
10. İşte onlar vârislerdir


Neye vâris? Cevap gecikmeden gelir:

ellezîne yerisûnel-firdevs(e)
11. Onlar Firdevs'e vâris olurlar


hum fîhâ hâlidûn
Onlar orada ebedî kalırlar.


Sınav büyük... Herkese başarılar!