Çarşamba, Aralık 15, 2004

Nasıl Vermeli?

Vermeli ama nasıl? İnciterek, başa kakarak, gösteriş yaparak vermek "vermek" midir? Ya da, insanın kendisinin beğenmediği, gönül rızası ile değil ancak gözünü kapatıp alabileceği kötü şeylerden vererek "vermek"? Veyahut, sarfettiklerinin o maldaki muhtacın hakkı olduğunu gözardı edip, kendisinin bir lütufta bulunduğunu zannederek, karşılığında verilen insanın izzetini ayaklar altına alarak "vermek"? Gaflet ve kibirle, kendisinin sadece bir vesile olduğunu unutup, yarın belki de alan el ile veren elin yer değiştirebileceğini düşünmeyerek "vermek"?

Belki görünürde hepsi birşeyler vermektir ama hakikatte asla... Vermek ancak Yaratıcı'sına karşı sorumluluk duygusuna sahip, Rabb'inin huzuruna bir gün döneceğini bilen insanın işidir. Çünkü onun verirken yüreği titrer.

Hayatta çoğu kez, ne yapıldığı kadar, onun nasıl yapıldığı da mühim olur. Hatta bir bakmışız, bazen yapılan boşa çıkmış çünkü "nasıl yapıldığı" öne geçmiş. Nihayetinde, lokmaları boğaza dizmeye bir acı söz yeter de artar. Sonrasında diyet parası başa kakılacaksa eğer, kol kesilir ve atılır. Şairin,
"İlticâ etmeyesin nâmerde
Keşf-i hâl etmeyesin bîderde"
dediği kadar vardır.

Kerim Kitab'ımız ise bize sadece ne yapmamız gerektiğini söylemez, aynı zamanda onu nasıl yapmamız gerektiğini de vurgular. Hayatı Kur'an olan Elçi'den itibaren o kervanın seçkin yolcuları da bunu en güzel şekliyle hayatlarına geçirirler. Hassas bir kalp ve dikkatli bir göz baksa, Allah yoluna sarfedişlerde nice incelikler bulacaktır. Kimi veren, elini alttan uzatır. Çünkü istemez ki, karşıya en ufak bir yük olsun. Kimi yoksulun kapısına koyar da sonra sessizce ve kendini belli etmeden çeker gider. Kimseler bilmez, alan kim, veren kim? Elbette ki, gösteriş ve övünme vesilesi olarak değil, ancak bir teşvik ve vazife bilinciyle veriliyorsa, açıktan vermek de güzeldir ama gizliden vermek daha güzeldir. Çünkü,
Sadakaları açıkça verirseniz o ne güzel! Eğer onları yoksullara gizlice verirseniz sizin için daha iyidir. Allah onları kötülüklerinizden bir kısmına karşı tutar. Allah işlediklerinizden haberdardır. (2:271)
Sonra kimi kültürlerde verilecekler iki elle sunulur ki, tamamıyla ve kıymet vererek karşıdakine yönelindiği belli olsun. Kimi kültürler vardır, sadaka taşı diye şaşılacak bir metod bulmuşlardır, yıllar sonra gelen torunları bunu ancak iç geçirerek anarlar.

Hem "alan el" ile "veren el"in aslında hiç de uzak olmadığını bildikten sonra insan, kalbini ve eylemlerini hep istikamet üzere çekmeye çabalamasın da ne yapsın:
"Değme bir hor-ı hakîre hor deyu kılma nazar
Kalbinin bir gûşesinde arş-ı Rahmân gizlidir"
Gösteriş için, inciterek ve başa kakarak verip de verdiklerini boşa çıkaranların halini ise yine en iyi Kitap tasvir eder. Bu şekilde mal sarfedenin durumu,
... üzerinde biraz toprak bulunan şu kayaya benzer ki, ona şiddetli bir sağanak isabet edince onu düz (çıplak) bir kaya halinde bırakır. Kazandıklarından bir şey elde edemezler. Zira Allah kafirler/nankörler topluluğunu doğru yola eriştirmez. (2:264)
Buna mukabil, Allah'ın rızasını istemek ve içlerindeki imanlarını kökleştirip sağlamlaştırmak için mallarını sarfedenlerin durumu acaba nasıldır?
... yüksek bir tepede bulunan, bol yağmur değince ürünlerini iki kat veren, veya bol yağmur değmese bile, aynı ürünü vermek için çisentinin bile yettiği bir bahçenin durumu gibidir. Allah yaptıklarınızı hakkıyla görendir. (2:265)
Son olarak, şu geçici dünya hayatında vermeyenler, verirken yüreği titremeyenler iyi bilmelidir ki, içlerin dış olacağı o son saat pek yakındır.
  • Sevdiğimiz şeylerden vermeye dair bkz. (2:267, 3:92)
  • Rab'lerinin huzuruna döneceklerinden yürekleri titreyerek verenlere dair bkz.(23:60-61)
  • Kol kestiren diyet parası Ömer Seyfettin'in dilinden hoş bir hikayede geçer: "Diyet".
  • Gizli ve açık olarak vermeye dair bkz. (14:31, 2:274, 35:29, 13:22)
  • "Arş-ı rahman gizlidir" diye biten beyit İsmail Mâşukî'nindir.
  • Gösteriş olsun diye mallarını sarfedenlere dair bkz. (4:38)

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home