- "Bir gün öleceğiz işte ..."
- "Allah gecinden versin, o ne biçim söz!"
- "Ölürsem eğer ..."
- "Sus, lütfen, yeri mi şimdi!"
- "Kara toprak, beyaz kefen ..."
- "Etme bu lafları, asla duymak istemem!"
Gün olur, mezarlığın kapısındaki cümleye dayanamayanlar çıkar:
"Her can ölümü tadacaktır".
Artık modern insana ölümün değil kendisi, sözü bile ağır geliyor. Ne acı... Mümkünse onu hayatından alabildiğine uzağa atmak istiyor. Göremeyeceği kadar uzağa... Hayatının tadını kaçırmayacak kadar uzağa...
Sanki ölüm başımızı kuma gömdükçe kaçabileceğimiz bir şey!
Evet, mezarlıkları şehirlerin dışına kolayca atabiliriz. Ama ölümü asla... Onu hatırlatacak levhaları ellerimizle silebiliriz. Ama hakikatini asla... Sözünü her seferinde susturabiliriz. Ama kendisini asla... Takdir edilen zaman geldi mi, gelir o ecel, kendinden kaçan da dahil aradığını bulur ve gider. Çünkü hayatta insanın başına geleceğinden kesinlikle emin olduğu tek bir şey varsa, o da ölümdür.
Ölüm ki, hayat kadar gerçek.
ellezî halaqal-mevte vel-hayâte
67:2 O ki, yarattı, ölümü ve hayatı
Hayır! Ölüm ki, hayattan daha gerçek.
vekuntum emvâten feahyâkum
2:28 ölü idiniz, size can verdi
summe yumîtukum summe yuhyîkum
sonra öldürecek, sonra size can verecek
Kitab'ımızda gece ve gündüzün beraberliği kadar hayat ve ölüm de içiçe. Çünkü ölüm, ruhun serüveninde ancak bir adım. Tek bir adım. Süregiden akışta sadece bir nokta. Son değil. Asla, son değil. Hamd O'na ki, son değil. Bilakis ebedî hayat için geçilecek kapı. Onu sevelim ya da sevmeyelim, hepimizin geçeceği tek kapı...
Onun ardından ise artık zaman duruyor ve sonsuzluk:
summe ileyhi turca'ûn
sonra O'na döneceksiniz
Ne güzel ki ölüm, O'na ve ahiret gününe inanıp, erdemli yaşayış sürenler için kelebeğin kozasından çıkışı... Kanatlanıp uçuşu... Kulun Refik-i Âlâ'ya varışı... Yaratıcı'sına dönüşü... Vuslatı...
Bembeyaz son giysisi içinde insan, üzerindeki son emaneti de tertemiz toprağa verip, ruhuyla yücelse, hele bir de başucunda huvel-bâqî yazsa, ona ölümden ne gam...