Pazar, Kasım 30, 2025

Okuyan, arındıran ve öğreten

Peygamber Efendimizin (salât ve selâm ona) şu üç özelliği, birbirine çok benzeyen ayetlerde vurgulanmış:
  • yetlû -- Allah'ın ayetlerini okuyan
    (hem Kitabın, hem tabiatın ayetlerini)
  • yuzekkiy -- inananları arındıran
    (maddî, malî ve manevî temizlik)
  • yu'allimu -- Kitabı ve hikmeti öğreten 
    (hikmet öğreten bir muallim)
Bu ayetlere yakından bakalım:

2:129 Bakara suresinde, Hz İbrahim kendi neslinden bir elçi için dua ediyor, Rabbinden "ayetlerini okuyan, Kitabı ve hikmeti öğreten, arındıran bir peygamber" istiyor.

2:151 Üç sayfa ileride, Allah bu elçinin geldiğini bizzat haber verirken, Müslümanlara hitap ediyor, him/hum (onlar) yerine kum (siz) zamiri farklı.

3:164 Âli İmran suresinde, önceden dalâlet içinde olan bir topluma böyle bir elçi gönderilmesinin nasıl bir lutuf olduğundan başlayıp, Uhud savaşından çıkan dersler anlatılıyor.

62:2 Cuma suresinde, benzer bir bağlamda, bu elçiyi gönderen Allah tesbih ediliyor.

Ufak farklarla 11 kelimenin ortak olduğu bu ayetlerin benzeşen kısımlarını bir tabloda gösterdim. Ayetler uzunca olduğu için bir satıra sığmıyor, yukarıdan aşağıya doğru okuyun:

Her ayette bir kelime farklı --
yukarıdan aşağıya doğru okunur

Tabloda renk koduyla gösterdiğim gibi:
  • Her ayetin ilk kelimesi farklı
  • Her ayette farklı bir kelime var
  • Ayetlerin devamı da farklı

Farklı kelimelere tablodaki sıra ile bakalım: 
  1. yuzekkiyhim kelimesi sona kaymış
  2. be’aśe yerine ersele (ikisi de göndermek)
  3. minhum yerine min enfusihim (kendilerinden)
  4. fîhim yerine fil-ummiyyîne (ümmiler içinde)
Ayetlerin aslı -- harekesiz, yukarıdan aşağıya

Kelimelerin Türkçe çevirisi


Ayetlerin devamında benzerlik

Bu dört ayetin sonlarına bakınca başka benzerlikler görüyoruz:

2:129 inneke entel-’azîzul-hakîm ifadesi 4 ayette daha geçiyor. Hepsi dua ayetlerinin son cümlesi: Meleklerin, Hz İbrahim'in ve Hz İsa'nın muhtelif duaları. Hz İsa'nın duası henüz söylenmemiş.

2:151 mâ lem tekûnû ta’lemûn yine Bakara suresinde aynı ifadeyi namaz bağlamında okuyoruz.

3:164 ve 62:2 ve-in kânû min kablu lefî dalâlin mubîn yalnız bu iki ayette geçiyor. Sondaki fî dalâlin mubîn ifadesi ise 18 ayetin son kelimeleri olmuş.



Iqra yazılımında ayetleri bulmak

Bu ayetleri Iqra yazılımında bulup göstermek için iki yol var: kelimeleri arayan Rehber ve kelime köklerini arayan Mucem.
Rehber'de veyuzekkiy arayınca hepsi birden çıkıyor --
Yeşiller aranan kelime, sarılar hepsinde ortak bir parça


Mucem'de tlw ile zkw köklerini birlikte arayalım --
İlk üç ayetin Kitap'taki yeri: 19, 22 ve 60. sayfalar


Seçilmiş konularda bu ayetleri işaretlemek de mümkün:
Yazının konusu olan dört ayet bir arada

Cuma, Kasım 21, 2025

Güneş akar...

Yasin suresinin 38. ayetinde şu satırları okuyoruz:

veş-şemsu tecrî limusteqarrin lehâ
Güneş belirlenmiş bir yere akar

żâlike taqdîrul-’azîzil-’alîm
Bu, Aziz ve Alîm'in takdiridir.

İşte bu, Güçlü ve Bilen (Allah)’ın ölçüsüdür.
Yasin 38 -- Halim Özyazıcı

Güneşin bir gemi gibi "akması" dünyadan bakan bir gözlemci için sorun değil. Hakikaten her gün doğudan yükseliyor, belirlenmiş bir yere (batıya) doğru akıyor. Astronomi biliminin gelişmesine kadar, insanlar yer küresinin sabit durduğuna ve güneşin yerin etrafında döndüğüne inandılar. Güneşin günlük hareketi doğal bir "akış" olarak görünüyordu.

Kopernik'in 16. yüzyılda sunduğu "güneş merkezli evren" teorisi bilim dünyasına bomba gibi düştü. Bu model bütün gözlemleri çok daha kolay açıklıyordu. Bilim adamları, zor da olsa, bu üstün modeli kabullenmek zorunda kaldılar. Nesiller boyunca, okullarda güneşin sabit durduğu ve evrenin güneş etrafında döndüğü öğretildi. Biz de ilkokulda öyle öğrendik, yetersiz bir teori olduğunu ancak lisede anladık.

Din adamlarının işi daha zordu, çünkü kutsal kitaplarda böyle bir kayıt yoktu. 1930'ların büyük alimi Elmalılı Hamdi Yazır, söz konusu ayetin tefsirinde bakın nasıl zorlanmış: (Amacımız Yazır'ı eleştirmek değil, Kitabın bilim ile zıtlaşır göründüğü çarpıcı bir örnek bulmak)

Elmalılı tefsirinden iki paragraf (1938)

Güneşin Samanyolu içindeki hareketi, 19. yüzyılın sonlarında sunulmuş bir teori. 1950’lerde astrofizikçiler, güneş sistemininin belirli bir yörüngede hareketini kanıtladılar. Evet, çok uzaktan bakınca, hakikaten güneş (ve yavruları) bir gemi gibi akıp gidiyordu...

Yaklaşık 400 sene boyunca, bu ayet bilimsel verilerle çelişiyor göründü. Ancak son 70 yılda bu çelişkinin (sabit duran) Kuran tarafında değil (sürekli değişen) bilim tarafında olduğu anlaşıldı. Burada önemli olan, Kuran-ı Kerim'de korunmuş olan bir ayetin, bir süre için bilime ters düşmesi mümkün. Lakin inancımız odur ki, bilim bu terslikleri düzeltecek şekilde gelişecektir...

10 saniyelik bu kısacık video (Gürsu Gülcü'ye teşekkür ederiz) güneş merkezli yanlış model ile başlıyor, bugünkü anlayışımızı gösteren karmaşık model ile devam ediyor: Bütün gök cisimleri sürekli hareket halinde...

Videonun ikinci kısmında "how it actually works" yazıyor, yani "gerçekte nasıl çalışır." Bu ifade ile, 400 yıl önceki "modeli hakikat sanmak" hatası tekrarlanıyor. Çünkü bu da zan seviyesinde bir modeldir ve hakikaten böyle çalıştığını hiç kimse bilmiyor.

Yer küresinin üç hareketinin hızlarına bakalım. En kolay anlaşılan hareket, kendi ekseni etrafında 86.400 saniyede (ekvator enleminde) 40.000 km dönmesi. Yani saniyede 0.5 kilometre... Sesin ancak 340 metre gittiğini hatırlarsak, üç hareketin en yavaşı bile süpersonik bir hız!

Güneşin etrafında yerin dönüş hızı da kolayca hesaplanabilir: yaklaşık 30 milyon saniyede 900 milyon km, yani 30 km/s. Samanyolu içindeki hareketin nasıl tahmin edildiğini bilmiyorum. ChatGPT, galaktik bir turun 225 milyon yıl sürdüğünü söyledi, gözlenebilir bir şey değil. Şu sıralar kabul edilen en iyi hız tahmini 230 km/s.

Yer küresinin göresel hızları -- Tıkla Haber


Sonrasında 40. ayet de çok ilginç:

vekullun fî felekin yesbehûn
Hepsi bir yörüngede yüzer

Hepsi bir yörüngede yüzer/tesbih eder
Yasin 37-40


Çarşamba, Nisan 30, 2025

Kime hidayet ederse...

Peygamber Efendimiz (sas), hutbe için minbere çıktığında önce cemaate selâm verirdi. Allah'a hamd ve övgü sunarak hutbesine başlardı:
innel-hamde lillâh
nahmeduhû venesta'înuhû venesteğfiruh
veneûzu billâhi min şurûri enfusinâ 
vemin seyyiâti a'mâlinâ
men yehdihillâhu felâ mudille leh 
vemen yudlil felâ hâdiye leh ...

Hamd, Allah'a mahsustur. 
Ona hamdeder, Ondan yardım ve mağfiret dileriz.
Nefislerimizin şerlerinden ve
amellerimizin kötülüklerinden Allah'a sığınırız. 
Allah kime hidayet ederse onu saptıracak yoktur, 
kimi de saptırırsa ona hidayet edecek yoktur.

Hutbenin içindeki renkli ifade ayet mi acaba? İlk üç kelimeyi arayınca, Kitabımızda bu şekilde geçmediğini görüyoruz. İkinci kelimededen zamir hu'yu çıkartıp men yehdillâhu arayınca 4 ayet buluyor, hiçbiri tam olarak bu ifade değil:
İlk üçü oldukça farklı ama Zumer suresindeki benzer
https://okuyun.github.io/Kuran/#b=mn%20yhd%20Allh


Zumer suresindeki peşpeşe iki ayet, aynı hakikati farklı sırada ifade ediyor:

39:36 vemey-yudlilillâhu femâ lehû min hâd
kimi Allah şaşırtırsa ona hidayet edecek yoktur

39:37 vemey-yehdillâhu femâ lehû mim-mudil
kime Allah hidayet verirse onu şaşırtacak yoktur

En az üç web sayfasında bu ifade ayet olarak nitelenmiş

ChatGPT doğru cevabı ve ilgili üç ayeti buldu
https://chatgpt.com/share/681c767e-19d0-8001-834c-b05186f09c65



Pazartesi, Nisan 28, 2025

Alay ettikleri şey...

Yüce Kitabımızda defalarca tekrarlanan bir vaad: Hesap gününde herkes kendi yaptığını bulacak. Dünya hayatında birisine yardım ettiyse orada yardım görecek, zulmettiyse aynısı ona yapılacak. Bu elbette zulüm değil, özlediğimiz ve muhtaç olduğumuz adaletin ta kendisi!

Bu vaad çoğu zaman alaycı bir şekilde hafife alındığı için, olayın ciddiyeti farklı kelimelerle vurgulanmış. Azabın asıl sebebi olan seyyiâtu "kötülükler" kelimesi 4 ayette 5 kere geçiyor:

https://okuyun.github.io/Kuran/#b=say~i_#aAtu

Söz konusu dört ayetin üçünde aynı ifade:
Alay ettikleri şey kendilerini kuşatmıştır.


Nahl sûresinde şu haberi okuyoruz:
(16:33) Kendilerine meleklerin gelmesini veya Rabbinin (azap) emrinin gelmesini mi bekliyorlar! Öncekiler de böyle yapmışlardı. Allah onlara zulmetmedi, fakat onlar kendilerine zulmediyorlardı. (34) (Sonunda) işledikleri kötülükler başlarına yıkılmış, alay ettikleri şey kendilerini kuşatmıştır.
feasâbehum seyyiâtu mâ ‘amilû


Zumer sûresinde başka bir bağlamda benzeri ayetler:
(39:47) Yeryüzünde ne varsa hepsi ve onunla birlikte bir benzeri daha o zalimlerin olsaydı, kıyamet gününde azabın kötülüğünden (kurtulmak için) elbette onu feda ederlerdi. (O gün) onlar için, Allah tarafından hiç hesaba katmadıkları şeyler ortaya çıkmıştır. (48) (Sonunda) kazandıkları kötülükler açığa çıkmış, alay ettikleri şey kendilerini kuşatmıştır.
vebedâ lehum seyyiâtu mâ kesebû

(39:51) (Sonunda) kazandıkları kötülükler başlarına yıkıldı. O zulmedenlerin de kazandıkları kötülükler başlarına geçecektir, (Allah’ı) asla aciz bırakamazlar.
feasâbehum seyyiâtu mâ kesebû


Casiye sûresinde aynı kelimeler bir daha:
(45:32) "Allah'ın vaadi gerçektir, kıyâmetin geleceğinde şüphe yoktur" dendiğinde "Kıyamet nedir bilmiyoruz, bir zandan ibâret sanıyoruz, bu hususta kesin bir bilgimiz yok" demiştiniz. (33) (Sonunda) işledikleri kötülükler açığa çıkmış, alay ettikleri şey kendilerini kuşatmıştır.
vebedâ lehum seyyiâtu mâ ‘amilû


Konuyu başlatan Ercan Öztemel'e ve benzerliği gösteren Nuray Özbay'a teşekkürler...