Pazar, Aralık 05, 2004

İnsan Olmak

Hayat belki de ancak yiyen, içen, uyuyan, dünyaya yeni nesiller getiren bir "beşer"den; işe kendini tanımakla başlayıp, hakikatin peşine düşen ve varoluş bilincine sahip bir "insan"a giden yolculuk kadardır. Değilse, neden insan yanıbaşında düşüp, ağlayan bir çocuğu kaldırmadan geçemez? Neden şahit olduğu bir haksızlığa kalbiyle olsun karşı çıkmadan duramaz? Neden "adam aldırma da geç git" diyemez, aldırır?

Çünkü her bir birey sadece canlılığını sürdürecek melekelerle donanıp bu dünyaya doğmuş değildir. Eğer üzerini örtmez ise, içinde bulabileceği temiz bir vicdanı da vardır. Kimbilir belki de bu, insana Allah'ın ruhundan üflediğinden bir cüzdür. Umulur ki, taştan daha da katı kesilmemiş bir kalbe sahip herkes, gün gelir şu geçici hayatta esas olanın -belki olmayı hakkıyla başaramasa bile- "iyi ve erdemli olmak" olduğunu sezer.

İyi ve erdemli olmak ise yalnızca yüzlerimizi doğu ve batı tarafına çevirmemiz değildir. İyi ve erdemli kişinin vasıflarından bazıları malını, sevgisine rağmen ve Allah rızası için akrabaya, yetimlere, yoksullara ve yolda, sokakta kalmışlara, dilenenlere ve boyunduruk altında bulunanlara kurtulmaları için veren, namazı dosdoğru kılan, zekatı veren, ahitleştiği zaman sözlerini yerine getiren, sıkıntıda ve hastalıkta sabredendir.

Fakirlik hâli bile o kimseleri Allah rızası için vermekten geri bıraktıramaz. Sahi, kanaatkâr ve zengin bir gönlü şu dünyada hangi zindan hapseder de yardım etmekten alıkoyabilir? Hangi güç bir içten bakış, bir sıcak gülümseyişle olsun, onu bir kardeşine destekten alıkoyabilir? İyi ve erdemli kişiler samimiyetle ve durmaksızın bollukta ve darlıkta Allah rızası için sarfetmeye devam ederler. Belki de yardım ettiklerinin kendilerinden gayrısı olmadığını sezmişlerdir de, ondan artık hiçbir maddi yoksunluk önlerine set çekemiyordur. Şu durum tecrübelerle anlaşılacak insanî bir özellik olsa gerektir; misâl, kişi kalbinde uyanan azıcık bir tevazu duygusundan gider küçük bir saygı davranışı sergiler de, sonra o ufacık jesti, kalbine kat-be-kat artmış bir tevazu duygusu olup, geri döner. Ya da, insan içinde biraz merhamet hissi duyar, belki yaptığı işin tam bilincinde olur ya da olmaz, gider bir yetim çocuğun başını okşar da, bir de bakar ki o hissi kalbine dönüp, çağlayan olmuş. Belki de O'nun yolunda ve O'nun için sarfedenlerin Rabb'leri katında alacağı mükafatlardan ilki ve en peşini kalbe artarak dönen merhamet ve cömertlik duygularıdır. Onlar bilirler ki, bollukta ya da darlıkta Allah için sarfederken aslında el uzattıklarının ilki, ne güzel ki, yine kendi yürekleridir.

Hem mülk de zaten O'nun değil midir? Dünyada belki bir yolcunun bir ağaç altında gölgelenip de durduğundan fazla kalmayan bizler, ne oluyor da Allah yolunda harcamıyoruz? Halbuki göklerin ve yerin bütün mîrası Allah'ın değil midir? Her şey, asıl sahibi olan Allah'a kalmayacak mıdır?

  • Allah'ın ruhundan insana üflemesi konusunda bkz. (15:28-29)
  • Katılaşmış kalpler için bkz. (2:74)
  • İyi ve erdemli insanların vasıfları için bkz. (2:177)
  • Bollukta ve darlıkta verenler için bkz. (3:134)
  • Verenlerin Rabbimizin katında mükafatlandırılacaklarına ilişkin bkz. (2:262,270)
  • Mülk, ancak Allah'ın olduğu halde insanın durumuna ilişkin bkz. (57:10)