Cuma, Mayıs 27, 2005

Esmanın Tecellisi

Hz İbrahim'in içli bir duası, gönülden yakarışı:

... illâ rabbel-'âlemîn
ellezî halaqanî fehuve yehdîn
vellezî huve yut'imunî veyesqîn
veizâ maridtu fehuve yeşfîn
vellezî yumîtunî summe yuhyîn
vellezî atma'u ey-yagfira lî hatîetî yevmed-dîn
rabbi heb lî hukmen veelhiqnî bis-sâlihîn

Önce seslerin etkisine bakın. Bu parçayı yüksek sesle
kendinize okuyun, nasıl etkili olduğunu göreceksiniz.
Söylemek dinlemekten çok daha etkili.
Sonra anlamına bakın, ne kadar sade ve güçlü.

26:77-83 ... ancak alemlerin Rabbi:
Beni yaratan, doğru yola eriştiren O
Beni yediren de, içiren de O
Hasta olduğumda şifa veren O
Beni öldürecek, sonra da diriltecek O
Ahiret gününde hatalarımı bağışlamasını umduğum O
Rabbim, bana hikmet ver ve beni iyiler arasına kat.

Esmanın tecellisi böylece dile getirilmiş:

yokluk gerekiyor Hâliq ismi için
dalâlet gerekiyor Hâdi ismi için
açlık gerekiyor Rezzâq ismi için
hastalık gerekiyor Şâfi ismi için
ölüm gerekiyor Muhyi ismi için
hata gerekiyor Gaffâr ismi için
ahiret gerekiyor Âdil ismi için
dua gerekiyor kulluk etmek için

Cuma, Mayıs 20, 2005

Rahman'a Yaklaştırılanlar

Mutaffifîn suresi hakkaniyet duygusundan yoksun, bencil, tüm çifte standartçıların "vay hâline" diye başlamıştı. Okuduk ve üzerine düşündük. Rabbim bizi esirgesin, basîret ve ferâset versin.

Ardından surede, Allah'ın âyetlerine "esâtîrul-evvelîn" diyen, kalpleri pas bağlamış, ebedî rahmetten mahrum, haddi aşan nankörlere seslenilir.

Sonrasında ise sıra iyilere ve Rahman'a yaklaştırılanlara gelir. Onlar ki;
83:22. innel-ebrâra lefî na'îm
şüphesiz ebrâr (iyiler) naîm (bol nimet) içindeler
23. 'alel-erâiki yenzurûn
tahtlar üzerinde etrafı seyrederler
24. ta'rifu fî vucûhihim nadraten-na'îm
yüzlerinde o cennetin pırıltısını tanırsın
25. yusqavne min rahîqin mahtûm
onlara mühürlü hâlis rahîkten içirilir

Rahîk için "saf şarap, en eskisi, en hoşu" da denilmiş. Sâffât Sûresi'nde de bahsi geçen, neşesi ve lezzeti çok olan, sersemlik ve baş ağrıtma özelliği olmayan, içenlere lezzet veren içecek olarak tefsir edilmiş (37:46-47).

Bakalım, ebrârın bu içeceği nasılmış, onun için ne yapılırmış:
26. hitâmuhu misk
sonu misktir

Öyle güzel bir içecek ki, sonu tortu değil, misk. Tıpkı içenlerde keder ve sıkıntı değil, ancak sürûr ve neşe bıraktığı gibi.

vefî zâlike fel-yetenâfesil-mutenâfisûn
o halde yarışanlar bunun için yarışsın

Münâfese, başkasında görülen bir olgunluğa imrenip güzel şeylerde yarışmak demek. Haset gibi değil. Çünkü haset eden kemâle düşmandır ve karşısındakinin zarar görmesini, nimetinin yok olmasını ister. Buradaki yarışçı ise olgunluğa âşık, karşısındakinin daha da ileri gitmesini istiyor. Bizâtihî güzeliklere erişilmesi onu memnun ediyor.

27. vemizâcuhu min tesnîm
onun karışımı tesnîmdendir
28 'aynen yeşrabu bihel-muqarrebûn
o bir kaynaktır ki, ondan yakın kılınanlar (muqarrebûn) içerler

Demek "tesnîm", iyilerin rahîq içeceğine katılacak olan ama öte yandan da Allah'a yaklaştırılmış kulların katıksız içeceği cennet içkisi olacak.
Ne hoş... Rabbim bizi Tesnîm pınarına kavuşanlardan eylesin.

Cuma, Mayıs 13, 2005

Ya Râb, Korktuğumuza Uğratma!

Yakup, oğullarına alacakları bir tedbir söyler ama şunu kesin olarak bilir:
12:67 vemâ ugnî 'ankum min-allâhi min şey
..."Ama Allah katında size bir faydam olmaz,
inil-hukmu illâ lillâh, 'aleyhi tevekkeltu
hüküm ancak Allah'ındır, O'na güvendim"...

12:68 mâ kâne yugnî 'anhum min-allâhi min şey
...bu, Allah katında onlara bir fayda sağlamazdı,
illâ hâceten fî nefsi ya'qûbe qadâhâ
ancak Yakup içindeki arzuyu ortaya koymuş oldu...

Yakup'a kısa vadede fayda vermemiş, korktuğu başına gelmiş.
Rabbim korktuklarımızın ve nefsimizin şerrinden korusun.

Cuma, Mayıs 06, 2005

Çifte Standartçıların Vay Hâline!

Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla

veylun lil mutaffifîn
83:1 mutaffifîn'in vay hâline

Ölçüde ve tartıda hile yapanların vay hâline, buyuruyor, Rabbimiz.

Ölçü ve tartı sadece 3 kg domates, 5 m bezle sınırlı olabilir mi? Zihnimizde var olan ve eylemlerimizi o doğrultuda işlediğimiz tüm "ölçü ve tartılarımız" ne olacak? Hani, içimizdeki terazilerimiz. Mihenk taşlarımız. Hatırlayalım, Müddessir suresinde, Rasul'un davetini ölçüp biçen o zalimi (74:18-20):

innehû fekkera veqadder
o düşündü ve ölçtü biçti

fequtile keyfe qadder
kahrolası, nasıl ölçtü biçti

summe qutile keyfe qadder
sonra o kahrolası, nasıl da ölçtü biçti

Evet, o inkârcı zâlim öyle ölçüp biçmişti ki, bu yaptıklarından belli oldu (74:21-25):

summe nazar, summe 'abese vebesar, summe edberâ vestekber
sonra baktı, sonra kaşlarını çattı ve suratını astı, sonra arkasını döndü ve kibirlendi

feqâle in hâzâ illâ sihrun yu°ser, in hâzâ illâ qavlul-beşer
ve dedi, "Bu sihirden başka birşey değildir. Bu ancak bir insan sözüdür."

Devam edelim, o ölçüde tartıda hile edenlere iyice bakalım. Onlar ne yaparlarmış (83:2-6):

ellezîne izektâlû 'alen-nâsi yestevfûn
onlar ki, insanlardan ölçerek aldıkları zaman tam alırlar

veizâ kâlûhum ev vezenûhum yuhsirûn
onlara (vermek üzere) ölçtükleri veya tarttıklarında eksik verirler

İşte, tipik çifte standartlar... Alırken başka, verirken başka... Kendisine başka, başkasına başka... Kendi çocuğuna başka, başkasının çocuğuna başka

elâ yezunnu ûlâike ennehum meb'ûsûn
sahiden bunlar sanmıyorlar mı, yeniden diriltileceklerini

liyevmin 'azîmin
büyük bir günde

yevme yeqûmun-nâsu lirabbil-'âlemîn
o gün insanlar kalkacaklar, alemlerin Rabbi için

Çünkü o gün hesap var.

İçimizdeki mihenk taşlarını doğrultalım ki, yanlış ölçüp biçenlerden olmayalım.

Yoksa, yanlış ölçüp biçenlerin vay hâline...

Kelebeğin Kanatlarında

- "Bir gün öleceğiz işte ..."
- "Allah gecinden versin, o ne biçim söz!"

- "Ölürsem eğer ..."
- "Sus, lütfen, yeri mi şimdi!"

- "Kara toprak, beyaz kefen ..."
- "Etme bu lafları, asla duymak istemem!"

Gün olur, mezarlığın kapısındaki cümleye dayanamayanlar çıkar:
"Her can ölümü tadacaktır".

Artık modern insana ölümün değil kendisi, sözü bile ağır geliyor. Ne acı... Mümkünse onu hayatından alabildiğine uzağa atmak istiyor. Göremeyeceği kadar uzağa... Hayatının tadını kaçırmayacak kadar uzağa...

Sanki ölüm başımızı kuma gömdükçe kaçabileceğimiz bir şey!

Evet, mezarlıkları şehirlerin dışına kolayca atabiliriz. Ama ölümü asla... Onu hatırlatacak levhaları ellerimizle silebiliriz. Ama hakikatini asla... Sözünü her seferinde susturabiliriz. Ama kendisini asla... Takdir edilen zaman geldi mi, gelir o ecel, kendinden kaçan da dahil aradığını bulur ve gider. Çünkü hayatta insanın başına geleceğinden kesinlikle emin olduğu tek bir şey varsa, o da ölümdür.

Ölüm ki, hayat kadar gerçek.

ellezî halaqal-mevte vel-hayâte
67:2 O ki, yarattı, ölümü ve hayatı

Hayır! Ölüm ki, hayattan daha gerçek.

vekuntum emvâten feahyâkum
2:28 ölü idiniz, size can verdi
summe yumîtukum summe yuhyîkum
sonra öldürecek, sonra size can verecek

Kitab'ımızda gece ve gündüzün beraberliği kadar hayat ve ölüm de içiçe. Çünkü ölüm, ruhun serüveninde ancak bir adım. Tek bir adım. Süregiden akışta sadece bir nokta. Son değil. Asla, son değil. Hamd O'na ki, son değil. Bilakis ebedî hayat için geçilecek kapı. Onu sevelim ya da sevmeyelim, hepimizin geçeceği tek kapı...

Onun ardından ise artık zaman duruyor ve sonsuzluk:

summe ileyhi turca'ûn
sonra O'na döneceksiniz

Ne güzel ki ölüm, O'na ve ahiret gününe inanıp, erdemli yaşayış sürenler için kelebeğin kozasından çıkışı... Kanatlanıp uçuşu... Kulun Refik-i Âlâ'ya varışı... Yaratıcı'sına dönüşü... Vuslatı...
Sky 26Bembeyaz son giysisi içinde insan, üzerindeki son emaneti de tertemiz toprağa verip, ruhuyla yücelse, hele bir de başucunda huvel-bâqî yazsa, ona ölümden ne gam...