Salı, Aralık 14, 2004

Görülen ve Ardındaki

Görülen nedir? Bazen bir lokma ekmeğe muhtaç kalmış, bazen çöpleri karıştırır hale düşmüş, bazen evladının tedavisi için eldeki son para edecek eşyasını satmış, bazen masraflar çoğaldı diye çocuğunu okuldan almış, bazen hastalanmış da ilacını alacak para bulamamış, bazen yaşlanmış da zayıf ve kimsesiz düşmüş, bazen evi yanmış, açıkta kalmış, bazen ciğeri yanmış, ocağı sönmüş garipler... Bugün için iyi durumda olsa bile, gün dönüp de yarın oldu mu kimselerin düşmeyeceğini garanti edemediği insanlık hâlleri...
Sana kimlere ne harcayacaklarını soruyorlar. De ki: "İnfak edeceğiniz mal; ana-baba, akrabalar, yetimler, yoksullar ve yolda kalmışlar içindir. Siz her ne hayır işlerseniz, şüphesiz, Allah onu hakkıyla bilir." (2:215)
Sonra, yerine sarfedildiği vakit yüzlerde doğan tebessümler, dağılan kara bulutlar, belki sevinç gözyaşları... Asla karşılığında beklenmese dahi, illâ ki alınan hayır duaları, duyulan teşekkür ifadeleri... Hele de uzatılan el, başkalarından birşey isteyemeyecek derecede iffetli bir kimseye ise...
(Sadakalar,) kendilerini Allah yolunda (ilim ve hizmete) adamış olan ve yeryüzünde dolaşıp kazanamayan fakirler içindir ki, iffetleri (utanıp istememeleri) sebebiyle, gerçek hallerini bilmeyen, onları zengin zanneder. Sen onları simalarından tanırsın; onlar, yüzsüzlük ederek insanlardan (bir şey) istemezler. (2:273)
Peki ya, hemen ilk anda görülmeyen nedir?

Kitap'da, verilen zekât ve sadakaların insanın kazancını temizlediği buyrulur. Hem o mallarda yoksul için de bir hak vardır. Zaten Hak yolunda hayır namına ne verilse, muhakkak ki Allah onu hakkıyla bilen, değil midir?

İşi daha da ilginçleştiren, verirken malların asla azalmadığı, bilakis arttığı hakikatidir. Kitap'taki o eşsiz ifadelerle, mallarını Allah yolunda sarfedenlerin durumu,
... yedi başak bitiren ve her başağında yüz tane bulunan bir tek tohum tanesinin durumu gibidir. Allah dilediğine kat kat verir. Allah rahmet ve ihsanı bol olan ve her şeyi bilendir. (2:261)

Kimbilir belki, bizden bütün mallarımızı değil, yalnız zekât ve sadaka olarak bir kısmını isteyen Rabbimiz, dünya hayatında da iman edip, emirlerine uygun yaşayan ve O'na karşı gelmekten sakınanları bir de böyle mükafatlandırıyordur. İnsanı vermekle fakirliğe düşeceğinden korkutarak vermekten caydıran ancak şeytandır. Belki budanan ağaçların baharda yepyeni ve canlı sürgünler vermesi gibi bu sarfedişler nice bolluklar ve bereketlerle dönecektir de, insanoğlu bunu görmez, cimrileştikçe cimrileşir. Halbuki kullarından dilediğine rızkı yayan, genişleten ya da kısan ancak O'dur.
Siz hayır için neyi harcarsanız, Allah onun yerine başka daha iyisini verir. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır. (34:39)
Tüm bu harcayışlar adeta bu dünyadan öteye insanın kendi hesabına gönderdikleridir. Hz. Ayşe (RA)'nin, kestikleri kurbanın hemen hepsini verdiklerini yalnızca az bir kısmının yanlarına kaldığını söyleyen yardımcısına cevabı bu gerçekleri bilince aslında nasıl da anlaşılır olur: "Demek, o kısmı hariç hepsi bizim yanımıza kalmış!" Çünkü buradayken yapıp ettiklerimizle önden gönderdiklerimizden başkası o son saatte bizi karşılayacak değildir.

Son olarak, "görülen" ve "görülmeyen"e bakarken, şunu da hatırdan hiç çıkarmamalıdır:
De ki: "İstediğinizi işleyin; Allah, peygamberi ve müminler işlediklerinizi görecektir. Hepiniz, görülmeyeni ve görüleni bilen Allah'a döndürüleceksiniz. O size, işlediklerinizi bildirecektir." (9:105)

  • Verilenlerin insanın kazancını temizleyişine dair bkz. (9:103)
  • Mallarda yoksul için de bir hak olduğuna dair bkz. (51:19)
  • Allah'ın hayır namına verilenleri değerlendirişine dair bkz. (2:273)
  • Vermekle malların azalmadığı, bilakis arttığına dair bkz. (30:39)
  • Şeytanın fakirlik korkusuyla insanı vermekten caydırmasına dair bkz. (2: 268)
  • Önden ne gönderirsek, Allah katında onu bulacağımıza dair bkz. (2: 110)