Salı, Aralık 07, 2004

Enbiyanın Feryadı

Şu sınanma dünyasında insanoğlunun önüne imtihanlar peşpeşe dizilir durur. Zaten, iman edip, sabredici ve şükredici bir kul olmak öyle kolay mıdır? İyi ve erdemli insanların kavuşacağı sonsuz nimetler o kadar ucuz mudur? Hayır... Asla... İşte tam da bu yüzden, hakikati inkâra şartlananlar şu üç günlük dünyada belki günlerini gün ederler de, Allah'ın sevdiği kullarının sınavları zorlaştıkça zorlaşır. Hele elçilerinki, hep en çetini olagelmiştir. Onlar ki, en ağır, en zor, en taşınmaz sıkıntılara tutulurlar da, en yürek yakıcı anlarda belki bir an dayanamayıp feryad etseler bile, her seferinde yine O'na yönelir, yine O'na sığınırlar. 

İlk ebeveynimiz... Artık Cennet’i kaybetmişler ve dünyanın zorluklarını tadıyorlar: Açlık, sıcak, korku ve çıplaklık. Bütün bu maddi sıkıntıların üstüne ise kalplerinde derin bir pişmanlık... Bu hâldeyken Rabbenâ zalemnâ enfusenâ feryadı ile Arafat’ta buluşuyorlar. Tevbeleri kabul oluyor. Fakat Cennet’e dönüş öyle kolay değil. Önce burada sınav olacak. 
7:23. "Rabbimiz! Kendimize yazık ettik; bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen biz kaybedenlerden oluruz" dediler. 

İlk büyük nebi, Nuh... Henüz insanlık fazla yayılmamış ama bildiğimiz bütün kötülük türleri o zaman da var. Nebi gece-gündüz, gizli-açık insanları doğruluğa, iyiliğe, erdeme çok uzun yıllar boyu çağırıyor. Alay ve aşağılanmadan başka bir cevap alamıyor. Sabrının taştığı bir gün innî maglûb, fentasir diyor, “yeryüzünde bir tek kâfir bırakma!” bedduasını ekliyor. Duası kabul oluyor. Fakat sünnetullah değişmez. Kendi neslinden aynı kötülüğün devam edeceğini bilseydi bunu ister miydi? 
54:10. "Ben yenildim, bana yardım et" diye Rabbine yalvarmıştı. 
71:26. Nuh: "Rabbim! Yeryüzünde hiçbir inkarcı bırakma." 

Nebiler görevlidir, izinsiz görevi bırakamazlar. Bir anlık gaflet sonucu gece, deniz ve balık gibi üç büyük düşmanın eline düşünce Yûnus, ilk atalarının sözü ile yalvarıyor: innî kuntu minezzâlimîn.
21:87. … karanlıklar içinde: "Senden başka tanrı yoktur, subhâneke, doğrusu ben zâlimlerdenim" diye seslenmişti. 

Güçlü, celâlli bir nebi... Rabbi ile konuşma mertebesine erişmiş. Bununla yetinmiyor, dünyada mümkün olmayan bir şey istiyor, seneler sonra isyancı kavminin iman etmek için değil, yalnız alay etmek maksadıyla aynı isteği tekrarlayacaklarını bilmeden... Arzusunun yakışıksız olduğunu öğrenince hemen tevbe ediyor: Subhâneke tubtu ileyk!
7:143. Musa, tayin ettiğimiz vakitte gelip Rabbi onunla konuşunca, Musa: "Rabbim! Bana Kendini göster, Sana bakayım" dedi. Allah: "Sen Beni göremeyeceksin ama dağa bak, eğer o yerinde kalırsa sen de Beni göreceksin" buyurdu. Rabbi dağa tecelli edince onu yerle bir etti ve Musa da baygın düştü; ayılınca: "Subhâneke, Sana döndüm, ben inananların ilkiyim" dedi. 

Mekke’deki görev tamamlanmış, dünya ölçüleri ile başarısız görünen on üç seneden sonra... İki arkadaş görünüşte kaçıyorlar, hakikatte hicret ediyorlar, görevin yeri ve niteliği tamamen değişecek artık. Küçük bir mağarada gizlenmişler. Düşmanlar hemen dışarıda, yok etmekten başka bir amaçları da yok. Bu durumda iken Efendimiz, lâ tahzen, innallâhe ma'anâ unutulmaz sözleri ile arkadaşını teskin ediyor. 
9:40. Ona yardım etmezseniz, bilin ki, inkar edenler onu Mekke'den çıkardıklarında mağarada bulunan iki kişiden biri olarak Allah ona yardım etmişti. Arkadaşına "Üzülme, Allah bizimledir" diyordu. 



veselâmun ‘alel-murselîn 
velhamdu lillâhi rabbil-‘âlemîn

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home