Bu itirazı yazıya döken Ertuğrul Taçgın Hocama teşekkür ederim. Günümüzde özellikle iki kıymetli İslam alimine (Hanbeli ve Gazali) atılan taşlara cevabımız olsun... Söz konusu videoyu izlemedim.
Dine Karşı Olan Felsefeye İtiraz
Dücane Cündioğlu'nun 2 saat 47 dakikalık videosunu izledim; kendisinin dinler aleyhindeki, özelde İslam dini aleyhindeki, felsefe boyutundaki değerlendirme ve eleştirileri daha çok mikro temellere dayandığı için, iddiaları da ciddi bulduğum için, mikro boyutta bir kaç söz söyleme ihtiyacı hissettim.
Öncelikle, "Felsefenin çöküşünde İmam Gazali'nin rolü" şeklindeki başlık yanıltıcı ve ironik; aslında kasdettiği ise, Gazali kim oluyor ki felsefeyi çökertsin, İslam dünyasında düşünce özgürlüğünün olmayışı felsefenin bu coğrafyada yeşerip gelişmesini durdurdu, Gazali sadece son noktayı koydu, demeye getiriyor konuyu.
Genel değerlendirmeme gelince, Aristo'dan, Plato'ya, İbn-i Sina'dan, Farabi' ye, İbn-i Rüşt'e, İbn-i Haldun'a vb, yani felsefe konusunda kim kalem oynatmışsa, eski yunan, batı, İslam dünyası vb ayrımı yapmadan ulaşabildiği tüm kitapları derinlemesine okuduğu, hepsine hakim olduğu, bunlar arasındaki tüm ilişkileri kurabildiğini, genel olarak felsefe konusunda kendisinin gayet yetkin birisi olduğu izlenimini veriyor video.
Hakkını yemeyelim, bu videodan bir çok şey öğrenmek mümkün. Mesela, felsefe aslında nedir, kelam ilmi nedir, felsefe ile nasıl ilişkisi ve farkları vardır, İslam felsefesi diye bir kavram olur mu, olmazsa bunu iddia edenler nerelerde hata yapıyorlar, önemli felsefe akımları ve felsefe tarihi, İslam dünyasındaki felsefe ile ilgilenen düşünürlerin görüşleri, özellikle 9-10-11 yüzyılda İslam dünyasındaki felsefe tartışmaları, mutezilenin, şianın, İsmailiye'nin vb felsefeye olan ilgisi, sünni dünyanın, özellikle Şafii, Hanbeli, Maliki coğrafyanın felsefeye karşı tavrı, Hanefi dünyanın duruşu, Nizamiye medreselerinin ve İmam Gazali'nin felsefeye dur demesi, Gazalinin düşünceleri ve felsefi görüşleri, değerlendirme sistematiği vb gibi, bir çok konuda ben çok faydalandığımı söyleyebilirim. Ancak bir o kadar da sakıncalı bulduğumu söylemeliyim; çünkü ibn-i Sina, Farabi vb gibi İslam dahilerinin ayaklarını kaydıran kaypak bir zemin olan felsefe bataklığının Dücane Cündioğlu'nun da ayağını kaydırmak üzere olduğunu, hatta kaydırdığını üzülerek gördüm. Bu yüzden, özel ilgi ve çalışma alanı olan arkadaşlarımızın izlemesini özellikle önerirken, sadece izlemesi bile benim için 1-2 gün sürmüş olan bu videonun, hem zaman kaybı hem de kafa karışıklığına yol açma potansiyeli olduğu için, herkes tarafından izlenmesini önermiyorum. Videonun özetinin özeti şu şekilde sıralanabilir.
• Felsefe, düşünme zincirinin hem temel taşlarını, hem de diğer tüm halkalarını akıl olarak kabul eden, bütün doğa olaylarını akılla açıklamayı hedefleyen bir disiplindir.
• Din veya sufi anlayış ise naslara ve hadislere dayalıdır, bunun dışındaki tüm yaklaşımları reddeder.
• Kelamcı yaklaşım ise düşünmenin temel taşları olarak nas ve hadisler kabul eder, düşünme zincirini bu taşlar üzerinde bina eder, sadece nas ve hadislerin çizdiği sınırlar dahilinde akla ve düşünsel faaliyetlere izin verir. Kelamcı yaklaşıma felsefe denilemez.
• Dücane Cündioğlu'nun kendisi de 10 yıl öncesine kadar düşünme aksiyomlarının en temel taşları olarak nas ve hadisleri temel olarak aldığını, düşünsel faaliyetini bu temeller üzerine bina ettiğini, ama bu tercihinin artık değiştiğini, aklın her açıdan yetkin olduğu kanaatine artık sahip olduğunu, önceden inşa etmiş olduğu eski binalarını, tüm eski argümanlarını ve aksiyomlarını artık yıktığını, artık en temel taş olarak aklı temel alan yeni kulübeler yapmaya çalıştığını açık ve net bir şekilde ifade etmektedir.
• Günümüzde bilim reddedilemezdir, bilim ise felsefenin kardeşidir, dinin ise karşısındadır, dolayısıyla bilim felsefeyi destekler, dini ise reddeder, şeklinde iddialarda bulunmaktadır.
• Felsefenin sadece özgürlükler ortamında gelişebileceğini, dinin hakim olduğu ortamlarda ise özgürlüklerin olamayacağını, özgürlüklerin olmadığı ortamlarda ise sanat, bilim vb gibi olguların zemin bulamayacağını, gelişemeyeceğini ifade etmektedir. Dolayısıyla, İslamın gerçek anlamda hakim olduğu ortamlarda gerçek anlamda özgürlükler olamayacağını, bilim ve sanatın zemin bulamayacağını ve gelişemeyeceğini ifade etmektedir.
Yukarıdaki değerlendirmelere yakından bakıldığında, felsefenin ve/veya Dücane Cündioğlu'nun temelde (ve en mikro seviyede) sadece iki (veya üç) dayanak noktası olduğu anlaşılıyor: (1) Olayları ve doğayı açıklamada aklın her açıdan tek yetkin ve yeterli araç olduğu zannı, (2) İslam dinin özgürlükleri ve fikir hürriyetini kısıtladığı, (3) Aslında madde 2'nin sonucu olarak, İslam coğrafyasında bilim ve sanatın zemin bulamayacağı ve gelişemeyeceği iddialarıdır ve zanlarıdır. Bunlardan ilk iki tanesini doğru olmadığı anlaşılırsa hem felsefenin hem de Dücane Cündioğlu'nun yanlış yolda olduğu, hatalı olduğu ortaya çıkacaktır.
Birinci dayanak noktası olan ve felsefenin tek aracı olan akıl ise, sadece sebepler zincirine bağlıdır, sonuca ulaşmak için sebepler zincirini kullanmak zorundadır. Sebepler zinciri aslında sadece bir perdedir, tevhid ve celalin bir gereği olarak, kainattaki her zerre, hiç bir sebebe gerek olmadan, Allah'a doğrudan bağlıdır, aslında gerçek icra sahibi sadece O'dur, "Ol" derse her şey oluverir ama, çok özel durumlar dışında, böyle yapmaz. Olayların meydana gelmesi için, madde seviyesinde, molekül seviyesinde, atom seviyesinde, atom altındaki kuarklar vb gibi zerreler seviyesinde, hatta sicimler veya membranlar seviyesinde devinimler ve kanunlar tabii ki söz konusudur, ancak her an var olan ve yok olan kuantum dalgalanmaları denizinde meydana gelen tüm bu devinimlerin ve sebeplerin bütününe bakıldığında, tüm olayların arka planda bir kasıt ve iradenin bulunduğu, bir amaca ve hikmete yönelik olduğu, sonsuz bir ilme dayandığı anlaşılacaktır, anlaşılmalıdır, ki iman aslında budur. Olayların bu şekilde devinimlere, sebeplere ve kanunlara bağlı olarak meydana gelmesinin sebebi de şudur; olayların gerçek hikmetlerinin insanlar tarafından tam anlaşılmamasından kaynaklanan haksız şikayetlerin Yaratıcı'nın kendi zaatına yönelmemesi için, izzetinin ve azametinin de bir gereği olarak, kendi icraatına sebepleri bir perde yapmıştır. Dücane Cündioğlu'nun ve daha nice felsefe alanında çalışan dahilerin farkedemedikleri, kavrayamadıkları ve çuvalladıkları gerçek tam da budur.
İkinci dayanak noktası olan husus, İslam dinin özgürlükleri ve fikir hürriyetini kısıtladığı, dolayısıyla bilimi, sanatı ve bütün gelişmeleri engellediği iddiası da doğru değildir, asılsız, temelsizdir. İnsanı insan yapan özgür iradesi ve hürriyetidir, şuurlu olan meleklerden bile üstün olma fırsatı veren bir özelliğidir, hürriyeti kısıtlandığında bir çok dini yükümlülük sorumluluğu bile ortadan kalkar. İnsana özgürlük, irade ve tercih hakkı verilmiştir, ama kararlarından da sorumlu tutulmuştur. Bu özgürlükler çok geniştir ama sınırsız değildir, insanı en iyi bilen onu yaratan olduğu için ve insanların kendi iyiliği için, insanların özgürlüklerine, yaratılışıyla uyumlu olan bazı sınırlar da koymuştur. Ancak gerçek İslamiyet asla meşru özgürlüklerin önüne set çekilmesine, tercih hakkının engellenmesine, diktatörlüğe asla zemin oluşturmaz, onay vermez. Bilakis tam tersine, Allah'a gerçek anlamda kul olan kişi başka kimseye boyun eğmez, minnet etmez, doğru bildiğini söylemekten ve yapmaktan geri durmaz. Dolayısıyla, İslam dinin özgürlükleri ve fikir hürriyetini kısıtladığı iddiası da doğru değildir, asılsız, temelsizdir.
Eğer denirse ki sen kim oluyorsun, felsefe konusunda uzman mısın ki ömrünü felsefeye adamış araştırmacılara, dahilere kafa tutuyorsun, onların çalışmalarını değersiz görüyorsun? Derim ki, dinsiz felsefe Kur'an'a kafa tutuyor, ben de yeryüzünde halife olarak yaratılmış bir insan olarak Kur'an adına konuşuyorum. Kur'an adına konuşunca, bu felsefeyi savunanlara ve yaptıkları çalışmalara sinek kanadı kadar değer vermek zorunda değilim.
E.T.
------
The_School_of_Athens by Raffaello |