-Muddessir suresi devam ediyor-
Muddessir suresinin ikinci kısmı üç kasemle başlıyor. Dikkatimizi aya, geceye ve gündüze çeviriyor ve bizi bu üç mucize üzerine tefekkür etmeye çağırıyor:
kellâ vel-qamer 
74:32 Hayır! And olsun aya! 
vel-leyli iz edber 
33. Dönüp gittiğinde geceye! 
ves-subhi izâ esfer 
34. Ve ağardığında sabaha! 
 
Gün geceye dönüp gittiğinde, tekrar ağarmasa hâlimiz nice olurdu? Ya, her sabah ve akşam rengârenk tonlarla boyanan semâya ne demeli? Ya da gecenin karanlığında ortalığı aydınlatıveren mehtâb az mı güzel? Veyahut gecenin üstümüzü simsiyah örtmesi kimbilir bize neyi söyler? En uzun gecelere vardığımız şu günlerde, dalıp gidiyor insan ister istemez: Şeb-i yeldâ'yı kim bilir? Şeb-i arûz nedir?
 
Rabbimiz, Muddessir suresinin birinci bölümünün sonunda "saqar" ismi verilen cehennemden haber vermişti. Bu bölümde onunla devam ediliyor. Bu cehennem büyük bir şey, açık bir uyarı. Peki kimlere?
 
innehâ leihdel-kuber 
35. Bu en büyük şeylerden biridir 
nezîren lil-beşer 
36. uyarıdır insanlara 
limen şâe minkum en yeteqaddeme ev yeteahhar 
37. içinizden öne geçmek veya geriye kalmak isteyen herkese 
 
Cehennem insanlardan ileri geçmek ya da geri kalmak isteyenleri korkutmak için bir uyarıdır. Bu cevap iki türlü anlamaya da açık. Bir anlayışla cehennem, ibadetlerde ileri geçip, mâsiyetlerden geri durmak isteyen insanlara bir uyarıdır. Ya da diğer bir anlayışla, cehennem o kimseyi korkutur ki, o kişi günah işlemek sebebiyle ibadetten geri kalır. Ayrıca "dilemek" sıfatı kul için kullanıldığı için, açıkça insanın cüz-i iradesinin varlığına da işaret görüyoruz.   
kullu nefsim-bimâ kesebet rehîne  
38. Herkes kazandığına karşılık bir rehindir, 
illâ ashâbel-yemîn 
39. ashab-ı yemîn hariç 
 
Ashab-ı yemîn, yani karnelerin dağıtıldığı o günde defterlerini sağ taraflarından alacak olan mutlu kullar hariç, herkes kazandığı günahlar nisbetince mahbus durumda. Borcuna bağlı rehin gibi, günahkâr da günahına bağlı kalıyor.
 
O mutlu kullar cennette ne yapıyorlar:
fî cennâtin yetesâelûn    
40. onlar cennette birbirlerine sorarlar 
'anil-mucrimîn 
41. mücrimlerin durumundan 
mâ selekekum fî saqar 
42. "Sizi cehenneme sokan nedir?"   
Kerim Kitab'ımızda sıkça karşılaştığımız bir üslup bu. Bilgiler karşılıklı konuşmalar sonucu aktarılıyor. Empati yeteneğini geliştiren, çok enteresan, aynı zamanda güçlü ve etkili bir eğitim metodu. Dikkatimiz yükseliyor. Hep beraber soruyoruz: Cehennemlikleri cehenneme sokan nedir?
qâlû lem neku minel-musallîn 
43. Derler: "Biz namaz kılanlardan değildik,  
velem neku nut'imul-miskîn 
44. miskinleri doyuranlardan değildik, 
vekunnâ nehûdu me'al-hâidîn 
45. ve dalanlarla beraber dalanlardandık, 
vekunnâ nukezzibu biyevmid-dîn 
46. hesap gününü de yalan sayardık. 
hattâ etânel-yakîn 
47. Nihayet bize ölüm geldi"   
 
Ayette geçen dalmak kelimesi, "batıla dalmak" şeklinde tefsir edilmiş, "yakîn" ise "ölüm". "Yakîn" kelimesi şeksiz şüphesiz iman anlamına geliyordu. Burada ise ölüm yerine geçmiş. Belki de hayattaki en kesin gerçek olması hasebiyledir.
48-51. Onlara şefaatçilerin şefaati fayda vermedi. Şimdi onlara ne oluyor ki, aslandan kaçan ürkmüş yaban eşekleri gibi, zikirden yüz çeviriyorlar?  
 
Ürkmüş bir merkebin aslandan kaçması doğaldır. Kaçmazsa mahvolacak. Kitap'dan böyle kaçanlara ne demeli? Onlar ne hâle düşüyorlar? Ne istiyorlar? Neden kaçıyorlar?
52. Hayır! Onların herbiri kendilerine açılmış sayfaların gelmesini istiyor 
 
Râzî'nin tefsirinde, Mekkelilerden gelen bu talepten bahsediliyor: "Bize semadan açılmış sahifeler gelsin ki, inanalım." Allah Teâlâ, onların bu isteklerinin doğru olmadığını, bunun sadece inatlarından kaynaklandığını beyan ediyor. 
 
53-55. Hayır! Hayır! Gerçek şu, onlar ahiretten korkmuyorlar
Hayır! Şüphesiz o bir öğüttür
Artık kim dilerse öğüt alır 
vemâ yezkurûne illâ en yeşâallâh 
56. Allah dilemeyince öğüt almazlar 
huve ehlut-taqvâ ve ehlul-magfira   
Korumaya ehil olan O'dur, bağışlayacak olan da O'dur.