Pazar, Aralık 04, 2005

Ey örtüsüne bürünen!

İlk inen ayetlerden sonra bir rivayete göre altı ay kadar vahiy kesiliyor. Bu dönem uzun ve üzücü geçiyor ama sonrasında ayetler inmeye devam ediyor.

Bugün ilk nâzil olan surelerden Muddessir suresinin ilk bölümüne baktık. Ayetler ekseriyetle kısa kısa ve çok vurucuydu.

Önce Allah Rasûlüne (salât ve selam ona) seslenerek başlanıyordu:
yâ eyyuhel-muddessir
74:1 Ey örtüsüne bürünen!

Müteakip ayetlerle peşpeşe ilk uyarılar geldi. Bunlar onu göreve çağıran ve bir müslümanın şahsiyetini inşâ edecek olan ilk emirlerdendi:

qum feenzir, verabbeke fekebbir, vesiyâbeke fetahhir
2-4. Kalk ve uyar, Rabbini tekbir et ve elbiseni arındır
ver-rucze fehcur, velâ temnun testeksir
5-6. Azaba götürecek şeyleri terk et; iyiliği, daha çoğunu umarak yapma!

Herbiri tek tek üstünde düşünülecek kıymette emirler... Allah'ı büyüklemek, bir yandan elbiseyi ve dış çevreyi pisliklerden arındırırken, aynı zamanda iç dünyayı da azaba götürücü şeylerden temiz kılmak esastı. Ardından yaptığını çok görerek, başkalarına minnet etmeme öğüdü geldi. Velhâsıl insan, kaz gelecek ümidiyle, tavuk veriyorsa birisine durumu hiç de iyi değildi.

Bu emirler asla kolay şeyler değiller. Zaten nice işkenceler o yolda çekildi, nice sıkıntılara göğüs gerildi. Bunların üstesinden gelirken karşılaşılacak zorluk ve meşakkatlere karşı sığınılacak tek mercii ise ancak ve hep O idi:

velirabbike fasbir
7. Rabbin için sabret.

Hemen bunların peşine ahiret vurgusu geliyordu:

feizâ nuqira fînnâqûr
8. O Sûr'a üfürüldüğü zaman,
fezâlike yevmeizin yevmun-'asîr
9. işte o gün zor bir gündür
'alel-kâfirîne gayru yesîr
10. Kafirlere kolay değildir.

Ardından, "o adam"ın tarifi geliyordu. Nüzûl sebepleriyle uğraşan âlimler ismiyle, cismiyle söylüyorlar bize, o adamın kim olduğunu: Halid bin Velid'in de babası olan Velid bin Mugire imiş. Ama Velid ya da başkası, ne farkeder? Bir sürü Velid'ler gelip, geçmiyor mu? Bakalım onların tipik halleri ve akıbetleri nasılmış:

zernî vemen halaktu vehîdâ
11. tek başına (hiçbir şeysiz) yarattığım adamı da bana bırak!
vece'altu lehû mâlen memdûdâ, vebenîne şuhûdâ
12-13. ona hem bolca mal verdim, hem de hazır bulunan oğullar
vemehhedtu lehû temhîdâ
14. kendisine (bu nîmetleri) döşedikçe döşedim.
summe yatme'u en ezîd
15. Sonra daha artırmamı umar.
kellâ, innehu kâne liâyâtinâ 'anîdâ
16. Hayır! O, ayetlerimize karşı inatçıydı
seurhiquhu sa'ûdâ
17. onu sarp bir yola sardıracağım.

Mekkeli müşrikler, Rasûlullah için demediklerini bırakmıyorlar. Şair diyorlar, mecnun diyorlar, kâhin diyorlar. Diyorlar da diyorlar. Ama kendileri bile şunun farkındalar: Bir insan hiç aynı zamanda deli ve şair olabilir mi? Ortak bir kararda durmak istiyorlar ve Velid'in fikri, birden hepsinin hoşuna gidiyor:

18. o düşündü ve ölçtü biçti
19. kahrolası, nasıl ölçtü biçti
20. sonra o kahrolası, nasıl da ölçtü biçti


O inkârcı zâlim öyle ölçüp biçmişti ki, bu yaptıklarından belli oldu:
21-25. sonra baktı, sonra kaşlarını çattı ve suratını astı, sonra arkasını döndü ve kibirlendi ve dedi, "Bu sihirden başka birşey değildir. Bu ancak bir insan sözüdür."

Yine dikkat edeceğimiz tipik inkârcı özelliği: Kibir. Kibir imanın önündeki en büyük engel.

26-30. onu Sakar'a atacağım, sen biliyor musun Sakar nedir? o, ne geri bırakır ne de vazgeçer, o derileri yakıp, kavurandır, üzerinde on dokuz (muhafız melek) vardır.

Öteden beri çeşitli müfessirler bu meleklerin sayısının hikmetini açıklamaya çabalamışlar ancak en güzel cümlenin, elimdeki tefsirde bu hikmetlerin bahsinden sonra söylenen şu cümle olduğunu düşünüyorum: "Hükme tealluk olmadığından adedin hikmetinden bahiste bizim için fayda yoktur".

Çünkü bir bu sayı ne imtihanlara vesile olmuş.

31. Biz o ateşin zebanîlerini, sadece meleklerden kıldık. Onların sayısını da o inkar edenler için ancak bir imtihan yaptık. (Böylece) kendilerine kitap verilenler de iyice inansınlar, inananların da îmanı artsın diye. Artık hem kendilerine kitap verilenler, hem de mü'minler şüpheye düşmesinler.

(Bu), kalplerinde bir hastalık bulunanlarla, kafirler:
"Allah, bu misal ile ne demek istemiş olabilir?" desin(ler diyedir).

İşte böylece Allah dilediğini sapıklıkta bırakır, dilediğini de doğru yola iletir.

Rabbinin ordularını kendisinden başkası bilemez. Bu (ayetler), insanlara bir öğütten başka bir şey değildir.


O gündeki kâfirler, "Bu kadar insanı, bu kadar az sayıdaki melek mi cehennemde tutacak?" diye fitneye düşmüşler. 20. yüzyılda ise kimi insanlar bu sayı üstüne bambaşka fitnelere düştüler.

Sayılar konusunda gerçekten dikkatli olmak lâzım. Amaç nedir, araç nedir, insan iyi ayırdetmeli. Elbette ki, sayılabilir her şeyin bir sayısı var. İnsanların iki eli, iki gözü ve bir burnu olur. Ya da bir gül dalında hep beş yaprak, bir servi kozalağında on iki parça sayılır. Kar tanelerinin geometrisi, görenleri hayran bırakır. Arılar altıgen petek yapar. Böyle düzenlilikler yaratılış mucizesine bakarken, hoş ve lâtif incelikler olarak hep karşımıza çıkar. Bunun gibi Kerîm Kitab'ımızda da matematiksel güzellikler elbette aranırsa bulunabilir. Bunlar, bulan insan için kalbe bir sürûr veya imanı ziyadeleştirici bir süs olabilir. Bir de, belki bir zeka gösterme alanı, bulmaca çözme zevki... O kadar... İlerisine gitmek, bunları mutlak gerçeklikmiş gibi başkalarına vaz'etmek, bu formüllerden olmadık hesaplar yapmaya kalkışmak insanlara ne aklen, ne de mânen fayda verir. Allah fitnelere düşmekten muhafaza etsin.

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home