kellâ bel tuhibbûnel-'âcile 
 Hayır! Hayır! Siz âcil olanı seviyorsunuz
 vetezerûnel-âhire
 ve ahireti (sonra geleni) bırakıyorsunuz
 
 Öyle... Maalesef öyle... Peşin olanın peşindeyiz. Yakın olanı  seviyoruz. Şimdiyi istiyoruz. Burada ve hemen olsun, diliyoruz. Nefs ısrarcı,  şeytan aldatıcı, dünyaysa pek cazip. Halbuki,
 "Göz odur dağın ardını göre
  Akıl odur başa geleceği bile"
Hep çok zamanımız var, sanıyoruz. "Şimdi önümüzdeki lezzetleri  kaçırmayalım, sonra iyilerden oluruz", umuyoruz. Yıllar geçiyor, ömür  bitiyor, "Hiç yaşamamış gibiyim!", diyoruz. Varışımız, durağımız,  yurdumuz ancak ahiret, buraya bir uğradık geçiyoruz, unutuyoruz. Ancak bir  yolcuyuz, oyalanıyoruz. Sahi, ne çok yanılıyoruz.   
 Dünya ise aslında karanlık bir gece... Herşeyin örtüldüğü, kimsenin kimseyi  hakkıyla bilemediği, niyetlerin açık edilemediği bir yer. Gün, o gün doğacak,  bekliyoruz. Yarın rûz-ı mahşer, içlerin dış olduğu, hâllerin yüzlerden  okunduğu dehşetli bir gün olacak, biliyoruz: 
   vucûhun yevmeizin nâdire
ilâ rabbihâ nâzire
vevucûhun yevmeizin bâsire
tazunnu en yuf'ale bihâ fâqire
 tazunnu en yuf'ale bihâ fâqire
Nice yüzler vardır ki, o gün parlaktır. 
 Rablerine bakarlar.
 Nice yüzler de vardır ki, o gün asıktır. 
 Bel kıran bir felâkete uğrayacaklarını anlarlar.
 Halbuki, yetmez miydin, sen ey ölüm, nasihat olarak? Yetmez miydin?
 kellâ izâ belagatit-teraqiy
 ve qîle men râq
 vezanne ennehul-firâq
 vel-teffetis-sâqu bissâq 
 ilâ rabbike yevmeizinil-mesâq
 Dikkat edin (can) köprücük kemiklerine dayandığı zaman,  
 "Var mı çare bulacak?" denilir. 
 Artık (can çekişen), hakîkaten bir ayrılış olduğunu  sezer, 
 Bacak bacağa (can havliyle) dolaşır. 
 O gün sevk ancak Rabbinedir. 
 Yunus ne güzel bilmiş:
 "Giderimiş bunda gelen, dünya işi cümle yalan
  Ağlar ömrün yavı kılan, âh nideyim ömrüm seni" 
 (Ayet-i kerimeler, Kıyâme suresi 75:20-30)