Pazar, Ocak 15, 2023

Mizan: denge ve tartı

Batı dünyasının adalet sembolü elinde terazi ve kılıç tutuyor:
Adaleti temsil eden gözleri bağlı Themis, elindeki terazi ile adaleti ve bunun dengeli şekilde dağıtılmasını, diğer elindeki kılıç ile adaletin keskinliğini simgelemektedir. ... insanların özlem duyduğu ve olmasını istediği bağımsız, tarafsız, adil, caydırıcı hukuk düzeninin ifadesidir


Kelimenin Osmanlıca sözlük anlamı çok zengin:
1. Tartı, ölçü âleti, terâzi
2. Ölçü, mikyas
3. din. Mahşer günü amellerin tartılacağı terazi
4. astr. Burçlar kuşağındaki yedinci burç
5. mat. sağlama
6. tic. hesap özeti.


Kitabımızda 1. ve 3. anlamlar öne çıkıyor.

ve-ze-ne kökünden türeyen kelimeler Kur’ân’da 23 defa zikredilir:
3 defa fiil hâliyle vezn
3 defa isim olarak vezn
9 defa tekil olarak mîzân
7 defa bunun çoğulu mevâzîn
1 defa mevzûn şeklinde geçer.

https://okuyun.github.io/Kuran/#r=wzn


Kelimenin çoğulu olan mevâzîn şu ayetlerde:

Rahman suresinde ardışık üç ayette bu kelime geçiyor:

55:7 ves-semâa refe'ahâ veveda'al-mîzân
(Rahmân) göğü yükseltti ve dengeyi kurdu

8. ellâ tatgav fil-mîzân
(size de emretti ki) dengeyi bozmayın

9. veaqîmul-vezne bil-qisti velâ tuhsirul-mîzân
(Dünyadaki) tartıyı adaletli tutun ki
(Ahiretteki) mîzânı eksiltmeyin.

"Rahman suresinde neden üç kere ard arda?" sorusuna güzel bir cevap:
Elmalılı [birinci] mîzâna, tekvînî ve teşrîî adalet ve muvazeneyi içine alacak daha umumi bir mana verir. İkinci mîzânın şeriat, üçüncünün de âhiretteki mîzân-ı aʻmâl olabileceğini söyler. (s. 17)
Ferdi hesabın ilk bölümü: amellerin gösterilmesi
Sonra bunun değerlendirilmesi: mizan
Nihayet karnelerin verilmesi ve dağıtım

Bir güzel hat levhasına bakalım:

Sağ kefede veaqîmû (doğrultun)
solda el-mîzân (terazi, denge) yazıyor



Perşembe, Ocak 05, 2023

Kader Nasıl Anlaşılmalı?

Kaderin anlaşılması ile ilgili olarak, yelpazenin bir ucunda kişi kendi kaderini hür iradesiyle kendisi belirler yani kader yoktur şeklindeki anlayışın yelpazenin diğer ucunda ise kişinin aslında hür iradesi yoktur, kişi kaderin önünde rüzgarda sürüklenen bir yaprak gibidir şeklindeki anlayışın bulunduğu biliyor. Peygamberlerin öğrettiği kader anlayışına göre her iki uçtaki anlayışlar da yanlıştır; çevremize baktığımızda ise, başımıza gelen bir olumsuzluk için "alın yazım buymuş", veya mahkumiyet vb gibi durumlarda "kader kurbanıyım", ya da bir kaza durumunda yetkililer tarafından "kader programı böyleymiş" gibi, yelpazenin bir ucuna yakın ifadelerin yaygın olarak kullanıldığını görüyoruz. Kaderi bu tür yanlış anlayışlardan ve/veya iftiralardan aklamak için, doğru kader anlayışının ortaya konulmasına ihtiyaç olduğu ortaya çıkıyor.

Kaderin doğru anlaşılabilmesi için, öncelikle kadere imanın neden imanın şartlarından birisi olduğunu anlamak gerekiyor. Yanlışlıklar, hatalar, kusurlar Allah'a verilmesin, bunların insana ait oldukları bilinsin; güzellikler, hayırlar ve iyiliklerin ise Allah'ın malı oldukları bilinsin, insanlar bunlara sahip çıkmasın diye kadere iman konusu imanın bir parçası olmuştur. Halbuki, yukarıdaki örneklerden de anlaşıldığı gibi, insanlar tam tersini yapma eğilimindeler, olumsuz bir durum olduğunda kabahati kadere verip sorumluluğu üzerinden atmakta, bir başarı söz konusu olduğunda ise hemen sahiplenmekteler ki bunların hiç birisi kadere uygun değildir, hatta belki de kadere iftira niteliğindedir. Dolayısıyla, hataların ve kusurların insana ait olduğu, hayırların ve iyiliklerin ise Allah'ın malı oldukları anlayışı en temel şablon olarak kabul edilmeli, olayları değerlendirirken bu şablon en temel karar aracı olarak kullanılmalıdır. Neden bütün hayır ve iyiliklerin Allah'a ait olduğu, neden hata ve kusurların ise insana ait olması gerektiği konusu net olarak ortaya konmalıdır.

Kaderin muhtemel bir çok boyutundan en önemli iki boyutu (1) Allah'ın Kadir ismi ve kudreti ile ilgili yönü, (2) Allah'ın Alim ismi ve ilmi ile  yönüdür. Allah'ın Kadir ismi yönünden bakıldığında, gerçek anlamda kudret sahibi olan, yaratan sadece Allahtır. İnsan kendisini güç, kuvvet sahibi sanabilir, bu yükü ben taşıdım, bu güzel işi ben yaptım vb diyebilir, ama parmağın bile kımıldaması için gerekli olan beyin-kaslar arasında gidip-gelen binlerce belki milyonlarca sinir sinyalinin üzerinde insanın hiç bir kontrolü yoktur, sinir sinyallerine sen oradan gitme, buradan git diyemez veya kan zerreciklerine o damardan değil bu damardan geç diyemez. İnsan sadece özgür iradesiyle,mesela parmağını kaldırmak için,  bir teşebbüste bulunur, gerisi zincirleme olarak insanın kontrolü dışında yaratılır; dolayısıyla, insan bu iyi işi ben yaptım veya bu güzel sonuçlar bana aittir diyemez, en ince detayına kadar bütün aşamaları yaratan Allah'tır, bütün güzel sonuçlar O'na aittir. İnsanın kendisi de Allah tarafından en iyiyi yapmak, iyinin tarafında yer almak için Allah tarafından tasarlanıp yaratılmıştır; dolayısıyla iyi bir şey yapmaya karar verdiğini gerekçe gösterek de ortaya çıkan iyi sonuçları sahiplenemez, çünkü zaten ona tasarlanıp, onun için yaratılmıştır, sadece görevini doğru olarak yapmış olur; karşılığında ise hiç bir ödülü hak etmemesine rağmen kendisine on kat fazlasıyla mükafat da verilir. 

Diğer taraftan, yapılan hatalar, kusurlar, kötülükler ise insana aittir; çünkü iyiyi yapmak, hayır tarafında yer almak üzere tasarlanıp yaratıldığı halde kötüyü yapmaya karar verip, teşebbüste bulunmuştur; mesela bir masumu öldürmek için tetiğe basmaya teşebbüs etmiştir; Allah da bu teşebbüsün gereği olan fiilleri zincirleme olarak yaratmış, ortaya kötü bir sonuç çıkmıştır. Bu konuyla ilgili olarak İslam alimleri demişler ki, kötülüğü yaratmak kötü değildir, kötülüğü işlemek kötüdür. İyiliği de yaratan, kötülüğü de yaratan Allah'tır, zaten başka bir yaratıcı yoktur; aksi halde, mesela iyiliği Allah yaratsa kötülüğü bir başkası yaratsa, mülkünde başka bir ortağı olmuş olur ki bu da kabul edilemez bir durumdur. Zaten Amentu'daki "...hayrihi ve şerrihi min Allahu Teala.." yani "...hayır ve şer Allah'tandır..." ifadesindeki kasıt da budur, hayırı da yaratan, şerri de yaratan Allah'tır demektir, ama şerri yaratmak şer değil, şerri işlemek şerdir.

Allah'ın Alim ismi yönünden bakıldığında ise, Allah her şeyi tam olarak bilendir, bütün geçmiş ve gelecek zamanlar onun için aynıdır, çünkü mekanı yarattığı gibi zamanın da yaratıcısı O'dur. Zaman da Allah tarafından yaratılmış bir mahluk olduğu için O'nun ilmi her şeyi kuşattığı gibi, geçmiş ve gelecek de dahil olarak, zamanın her noktasını kuşatır; ancak bu durum insanların özgür iradelerinin önünde bir engel değildir, sadece o özgür iradenin şekli de sonuçları da Allah'ın ilmi dahilindedir.

Sonuç olarak, herhangi bir olayda kaderin hissesi nedir diye bakıldığında, Alim ismi açından Allah zaten her şeyi bildiği gibi bu durumu da muhakkak biliyordu demeli; Kadir ismi açısından bakıldığında ise, evet her şeyi yarattığı gibi bunu da muhakkak Allah yarattı demeli; eğer olumsuz bir durum varsa, bu açılardan bakıp teselli bulmalı, diğer taraftan "şerri yaratmak şer değil, şerri işlemek şerdir" prensibine göre bu olumsuzlukta kimin ihmali, parmağı, hissesi varsa, bu sorumluluk ve şerler onlara aittir denilmelidir. 

Olaylarda bir kader planı söz konusu mudur, diye değerlendirildiğinde ise, evet sadece olumlu açıdan bir kader planı söz konusu olabilir; mesela, kimsenin bilmediği gizli bir katil yıllar sonra hırsızlık ile yargılanıp hapse atılsa, adam hırsız olmadığı için masum durumda görünse bile, geçmişteki gizli katli yüzünden zalim hakimin kararıyla hapse atılması olayı değerlendirildiğinde adil olan kaderin ince bir planı söz konusu olabilir, yani burada adalet adına, hayır adına bir kader  planı söz olabilir. Diğer taraftan olumsuz bir olayda, mesela, bir kaza durumunda, yetkililerin  "kader programı böyleymiş" diyerek olumsuzlukları kadere havale etmesi ve sorumluluktan kurtulmaya çalışması yanlıştır, kabul edilemezdir, kitap ve sünnetin kader anlayışı ile barışık değildir.

Ayrıca şiirlere, şarkı sözlerine vb bakıldığında kaderin çoğu zaman doğru anlaşılmadığı,  haksız yere suçlandığı da görünmektedir; mesela, bana kaderimin bir oyunu bu, kader utansın vb bunlardan sadece iki örnektir. Halbuki şair anlamamış ki, aslında kader dediği Allah'ın her şeyi bilen ilmidir ve her şeyi yaratan kudretidir, ki bunlar daima adalet, güzellik ve hayır yönünde faaliyet gösteriler; şairin şikayet ettiği konu ise insanların, belki de kendisinin yaptığı yanlışlıkların bir sonucudur. Daima adil olan kadere itiraz etmek, onu haksız yere suçlamak ise hiç olmaz, kaderi itiraz edip eleştiren, başını örse vurup kırar.

Selam ve muhabbetle,
E.T.
------

Bu kıymetli görüşü yazıya döken Ertuğrul Taçgın Hocama teşekkür ederim.


Yazının akla getirdiği çok önemli bir ayet ve Garibce'den ilginç bir alıntı sunuyorum:

Hadid 57:22-23 Yeryüzünde vuku bulan ve sizin başınıza gelen herhangi bir musibet yoktur ki biz onu yaratmadan önce, bir kitapta yazılmış olmasın. Şüphesiz bu Allah'a göre kolaydır. 
Böylece elinizden çıkana üzülmeyesiniz ve Allah'ın size verdiği nimetlerle şımarmayasınız. Çünkü Allah, kendini beğenip böbürlenen kimseleri sevmez.