Pazar, Ocak 01, 2006

Nun, Kalem ve Satırlar

Kalem suresi ilk inen surelerden. Hatta bir rivayete göre 'Alâk suresinden sonra ikinci. Enteresan olan nokta ise, ilk suredeki "Oku" emrinin ardından bu surede dikkatimizin kaleme çekilmesi... Rabbimiz şöyle buyuruyor:

nun
68:1 nûn, vel-qalemi vemâ yesturûn
nûn, kaleme ve satırlarına (yazdıklarına)

Kalem nedir? Yazmak nedir?

İlim yazıyla zaptolunur. Söz uçar, yazı kalır. Medeniyetler kalemle kurulur. Tecrübeler, yaşananlar, birikimler gelecek nesillere kalemle aktarılır. Kalemin mâcerası, satırların üzerinde akarken bitmez. O anda daha yeni başlamıştır. Evvelâ yazı, yazanı olgunlaştırır. Söylediği sözün yükünü sırtında hissettirir. Yazmayan, çok konuşur. Yazan az. Derken o yazı gider, okuyanı olgunlaştırır. Ona değen gözlere kıymet verir. Nihayet okuyucu da döner, yazının değerini takdir eder. Üstünden geçen her bir okur kalemi, artık yazıyı olgunlaştırıyordur.

Kalem suresinde benim için ikinci dikkate şayan nokta, Allah Rasûlu'ne (salât ve selam ona) hitâben söylenen şu cümlededir:
68:4 veinneke le'alâ huluqin 'azîm
Gerçekten sen büyük bir ahlâk üzeresin

"Ahlâk" yani huyların bütünü... Beşeri, insan yapan, onu aşağıların en aşağısından, yukarıların en yukarısına çıkarabilen yönü. Evet, illâ ki, insanların madenleri oluyor. Ama bir de onlar üstüne geliştirebilecekleri yetenekleri var. Azimle ve kararlılıkla üstlerine gittikçe parlayan, şeytana ve nefse tabi oldukça paslanan, çözülen nitelikler bunlar... O gül Rasûlun ümmeti olma niyetindeysek, işe önce ahlâkımızı düzelterek başlamamız gerektiği ne kadar açık. Kalpten kibir, hırs, haset, kabalık, bencillik, kırıcılık, bozgunculuk atılmadan insanlık nasıl gelsin de bizi bulsun?

Derken, hakikat üzere hiç olmayacak bir hesapçılığın açığa vuruluşu karşımıza çıkar. O gün de, bugün de hiç terkedilmeyen tipik bir söylem. Hakikate karşı hileli bir baskı uygulama, ezme tekniği: "Sen de biraz fikirlerini yumuşat, biz de yumuşatalım, düşüncemizde bir orta yol bulalım" iddiası! Düşüncelerde "orta yol" öyle her zaman bulunmaz. Hele tevhidin karşısına şirk getirilip konuyorsa... Bala karıştırılan bir damla zehir gibi. Yanlışta duran için, başka bir yanlışa doğru yol almak o kadar ciddi bir sorun değildir. Hem iddialarında samimi olmadıklarının da göstergesi olur bu. Demek uygun pazarlıklar karşısında değerlerinden vazgeçebilirler. Ama hakikatten yanlışa çağırmak olacak iş mi? Hem ortada öyle bir hakikat var ki, balçıkla sıvanacak gibi değil. Ve o hakikatin öyle bir tebliğcisi var ki, onun bir eline ayı, diğerine güneşi verseler yolundan dönmeyecek.

Ve inkârcının dilinden düşmeyen iddia.
Ona ayetler okunduğu zaman:
68:15 ... qâle esâtîrul-evvelîn
... "evvelkilerin masallarıdır" dedi

Kalem suresinin ilk bölümü etkili bir temsille son bulur. Bu bir bahçe sahiplerinin hikâyesidir. Hani onlar nimeti Allah'tan bilmemişlerdir. Ekinleri, erkenden, daha hiçbir yoksul o bahçeye varmadan toplayıp, gidelim derler. Ama onlar daha ulaşmadan, bahçede bir dolaşan dolaşır. Öyle ki, bahçe mahvolmuştur. Hiçbir şey kalmamıştır. Hatta bir an için yollarını şaşırdıklarını zannederler ama içlerinden en insaflı olan kardeş uyanır:
"Keşke tesbih edenlerden olsaydık".

"Tesbih etmek" de dile kolay... Türkçe'ye kelimesi kelimesine çevrilebilecek bir şey de değil. Belki en yakın anlamıyla "Allah'ı çok seviyoruz" diye hissedebilmek...

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home