Perşembe, Ağustos 31, 2006

Kayda Düşenler

Buradaki yazıların ilk bölümünü Cuma İncileri 2005 olarak genellikle Cuma günleri yayınlamıştım. 2006 tarihli yazılar anonim kalmak isteyen bir öğrencime ait, tarih sırası ile aşağıda listeledim.
__MAE

İndiriliş ve Yükseliş Vahiy bir indiriliş sürecidir. Allah'ın kelimeleri önemli ve güçlü bir meleğe yüklenerek insana doğru, dünyaya ... Ağustos 2006

"Evvel sen de yücelerden uçardın Şimdi enginlere indin mi, gönül Derya, deniz, dağ, taş demez ..." Ağustos 2006

Toprağı nasıl görürüm? O'nun ayetlerindendir Sen toprağı boynu bükük görürsün ... Mayıs 2006

Ekinler ve ekinciler Fetih suresinin son ayeti, o kadar yoğun anlamlar içeriyor ki, her cümlesi ayrı bir konu. Bu kez dikkatlerimize, o ... Nisan 2006

Susayan onu su zanneder! Kitab'ımızdan öğreniyoruz ki, rûz-ı mahşer olup da, tüm insanlar hesaba çekildiğinde enteresan sahneler canlanacak. ... Nisan 2006

Karanlık ve Şimşekler Bakara suresindeki misallerden biri, müminlere rastlayınca "Biz de iman ettik" deyip, onlardan ayrılınca, "Biz ille de o... Nisan 2006

Taşlar ve Kalpler "Sonra, bunun ardından kalpleriniz yine katılaştı; taş gibi, ... Nisan 2006

İpliğini Bozup Çözen Nahl suresinde enteresan bir temsil geçer. Benzeyen, gücü çoğaldığı için haksız yere ... Mart 2006

Rahman'ın kullarından olmak Bugün sabah namazında Furkan Suresinin sonu okundu. Ne kadar etkili ayetler, ne kadar düşündürücü ... Mart 2006

"Beni örtün, beni örtün!" Müddessir ve Müzzemmil sureleri çok benzer iki hitapla başlıyor: "Ey örtüsüne bürünen!" ve "Ey örtünen!"... Şubat 2006

Nasıl hüküm veriyorsunuz? Tefsirlerde nakledildiğine göre zengin, refah içinde yaşayan müşrikler, müminlere karşı şöyle bir akıl ... Ocak 2006

Nun, Kalem ve Satırlar Kalem suresi ilk inen surelerden. Hatta bir rivayete göre 'Alâk suresinden sonra ikinci. Enteresan olan nokta ise, ilk suredeki "Oku" emrinin ardından bu surede dikkatimizin kaleme çekilmesi... Rabbimiz şöyle ... Ocak 2006


Pazar, Ağustos 20, 2006

İndiriliş ve Yükseliş

Vahiy bir indiriliş sürecidir. Allah'ın kelimeleri önemli ve güçlü bir meleğe yüklenerek insana doğru, dünyaya indirilmiş. Necm suresinin ilk 12 ayetinde vahiy süreci anlatılıyor.

1. ven-necmi izâ hevâ
Batan yıldıza and olsun ki,
2. mâ dalle sâhibukum vemâ gavâ
arkadaşınız sapmamış ve azmamıştır.
3. vemâ yentiqu 'anil-hevâ
O, keyfinden konuşmaz,
4. in huve illâ vahyun yûhâ
ancak indirilen bir vahiydir.

Bu surenin çarpıcı melodisi, ayetlerin sonundaki kısacık
kelimelerden kaynaklanıyor:
hevâ: (f) battı, kaydı, düştü
gavâ: azdı
hevâ: (i) istek (Hevâ Nedir?)
yûhâ: vahyedildi

5. 'allemehû şedîdul-quvâ
Ona, çetin kuvvetlere sahip olan öğretti,
6. zû mirretin festevâ
akıllı ve güçlüdür; birden doğruldu,
7. vehuve bil-ufuqil-a'lâ
en yüksek ufukta iken.

quvâ: kuvvetler
festevâ: doğruldu
a'lâ: en yüksek
Burada söz konusu olan güçlü öğretmen, elbette Cebrail.
Öğretilen ne? Elbette Kuran, vahiy yolu ile öğretildi.

8. summe denâ fetedellâ
Sonra yaklaştı ve sarktı,
9. fekâne qâbe qavseyni ev ednâ
iki yay aralığı kadar belki daha yakın oldu.
10. feevhâ ilâ 'abdihî mâ evhâ
(Allah) kuluna vahyedeceğini etti.

denâ: yaklaştı, alçaldı
tedellâ: sarktı
ednâ: daha yakın
evhâ: vahyetti
Muhteşem bir meleğin seçilmiş bir insana yaklaşması.
Cebrail hakiki suretinde göründüğü için, dehşet verici.
"Beni örtün, beni örtün!" dedirtiyor.

11. mâ kezebel-fuâdu mâ reâ
Gözün gördüğünü gönlü yalanlamadı.
12. efetumârûnehû 'alâ mâ yerâ
Gördüğü şey hakkında tartışır mısınız?

reâ: gördü
yerâ: görür

Surenin bundan sonraki 6 ayetinde de mi'râc anlatılıyor, ama anlamak ne mümkün, ancak hissedilir. Çünkü mi'râc, özel bir kulun Rabbine yükselişidir.

mi'râc: yükselecek yer, Allah'ın elçisinin muhteşem yükselişi
(zaman ve mekan olarak bu dünyanın dışında)

13. veleqad reâhu nezleten uhrâ
Onu (Cebrail'i) bir inişinde daha gördü.
14. 'inde sidretil-muntehâ
Sidretul-munteha'da
15. 'indehâ cennetul-me-vâ
Orada Meva cenneti var.

uhrâ: başka
sidretul-muntehâ: sınır ağacı
me-vâ: bahçenin özel ismi

16. iz yagşes-sidrete mâ yagşâ
Sidre'yi bürüyen bürüyordu.
17. mâ zâgal-basaru vemâ tagâ
Gözü ne oradan kaydı, ne de onu aştı.
18. leqad reâ min âyâti rabbihil-kubrâ
Rabbinin büyük ayetlerini kesinlikle gördü

yagşâ: bürüdü, sardı
tagâ: haddi aştı
kubrâ: büyük

Bu ayetler neydi? Bizim iman esasları olarak görmeden
inandığımız varlıklar: Melekler, Elçiler, Cennet, Cehennem...
Allah'ın elçisi (salat ve selam onun), Cebrail'i hakiki suretinde
iki kere görmüş: Biri ilk vahiy gelişinde, diğeri Mirac gecesinde.

mâ kelimesinin iki anlamı
Bu 18 ayet içinde, mâ kelimesi tam 10 defa kullanılmış, iki ayrı anlamı var. Birinci anlamı, fiili olumsuz yapmak:
mâ dalle: sapmadı
mâ gavâ: azmadı
mâ yentiqu: konuşmaz
mâ kezebe: yalanlamadı
mâ zâga: kaymadı
mâ tagâ: aşmadı

Diğer anlamı da, fiilden isim yapmak:
mâ evhâ: vahyettiği
mâ reâ: görmüş olduğu
mâ yerâ: görmekte olduğu
mâ yagşâ: bürüyen

isrâ: gece yolculuğu, hicretten kısa bir zaman önce, Allah'ın
elçisinin Mekke-Kudüs arasında birkaç saatlik yolculuğu
(zaman ve mekan olarak bu dünyada)

İsra suresinin ilk ayeti de bu mucizeyi anlatıyor:
17:1 subhânellezî esrâ bi'abdihî leylen
Kulunu bir gece ... götürenin şanı yücedir
...
linuriyehû min âyâtinâ
ona ayetlerimizi göstermek için

Götüren kim? Allah, çünkü tesbih sözü ancak O'na layık.
Giden kim? O'nun özel bir kulu. Kul olarak çağırılmış.
Neden? "Ayetlerimizi göstermek için"

Oradan getirdiği namaz hediyesi ile aynı yükseliş imkanını bizlere sunmuş, daha ne isteriz... En güzel yükselişler hepimizin olsun. Mirac gecemiz hakiki bir merdiven basamağı olsun.

Pazartesi, Ağustos 07, 2006

"Evvel sen de yücelerden uçardın"


Evvel sen de yücelerden uçardın
Şimdi enginlere indin mi, gönül
Derya, deniz, dağ, taş demez geçerdin
Karada menzilin aldın mı, gönül

Yaşamak umut etmekle birebir alâkalı bir şey. İçimize kodlanmış fıtrî bir bilgi gibi olmalı ki bu, bebek elleri sıkı sıkı kavrıyor oyuncakları, ya da ağzına götürüyor bulduğu tatlı tatsız ne varsa, herşeyi...

Çoğu kez her kavrayış, çabucak bir bırakışla son buluyor. Belki dikkatleri çekecek bambaşka bir şey buluyor, bırakıyor. Belki bir türlü erişemiyor, ulaşamıyor, kavuşamıyor, bırakıyor. Belki tüketiyor da bırakıyor. Çünkü,

innel-insâne huliqa helû'â
70:19 Şüphesiz insan, çok hırslı ve sabırsız yaratılmıştır
izâ messehuş-şerru cezû'â
70:20 ona şer dokunduğunda sızlanıcıdır
veizâ messehul-hayru menû'â
70:21 hayır dokunduğu zaman da cimridir

İşte ilk başlarda pek bir yücelerde geziniyor gönül. Amma ve lâkin imtihan dünyası burası... Ulaşamamak, ulaşmaktan daha olası... Erişememek, erişmekten daha terbiye edici...

Yiğitliğin elden gitti yel gibi
Damağımda tadı kaldı bal gibi
Hoyrat eli değmiş goncagül gibi
Bozulmuş bağlara döndün mü, gönül

Sanmamalı ki, "yiğitliğin gidişi" bir tek yaşlılık ile... Nerde... Evet, yaşlılık da yiğitliğin bir çeşit gidişi ama bu öyle birşey ki, ondan evvel de defalarca gidiyor. Gönül yücelerden uçtukça, gitmeye de mahkum. Çünkü dünyada yıkılmayacak tek yer dümdüz olmuş virâneler. Niye yıkılıyor herşey, neler oluyor, dersek... Herbirinin görünen sebebi o nâzenin goncagüllerin yapraklarını dağıtan hoyrat eller. Ama herbirinin ardından yine biliyoruz ki, "cümle işler Hâlik'indir, kul eliyle işlenir". Hoyrat eller kendi imtihan sonuçlarına yansınlar, bu onlara yeter:

yevme lâ yugnî mevlen 'an mevlen şey-en
44:41 o gün bir dostun bir dosta hiç faydası olmaz
velâ hum yunsarûn
ve onlar yardım olunmazlar

Şu denî dünyada gönül yeterince şanslıysa, menzilini o yana döndürüyor. Bilmediği cenneti istiyor. Hayal bile edemiyor ama olsun. Seziyor.

Hasta oldun yatağını istersin
Kadir Mevlâm sağlığını göstersin
Cennet-i âlâdan bir köşk dilersin
Boynunun farzını kıldın mı, gönül

Dünya nasıl?

leqad halaqnel-insâne fî kebed
90:4 İnsanı gerçekten bir meşakkat içinde yarattık.

Ve dahi gönle ne sürûr veriyor?

feveqâhumullâhu şerra zâlikel-yevmi
76:11 Allah da, o günün şerrinden onları korur
veleqqâhum nadraten vesurûrâ
ve bir parlaklık ve sevince kavuşturur.

Karacaoğlan der ki, söyle sözünü
Hakka teslim eyle kendi özünü
El içinde karalama yüzünü
Yolun doğrusunu buldun mu, gönül

Daha söylenecek söz kalmıyor:

fesebbih bihamdi rabbike vestagfirhu
110:3 Artık Rabbine hamd ile tesbih et ve O'ndan mağfiret dile!

Vesselam.