Cuma, Şubat 25, 2005

Nebiler ve Dersler

Enbiya suresinde çok hoş inciler var, açık ve gizli. Önce Allah'ı, evreni ve kıyameti tanıtan ayetler var. Sonra da sureye adını veren nebiler. Bu surede zikredilen nebi isimleri:

Musa ve Harun: Sakınanlar için Furkan, ziya ve zikr verilişi
İbrahim: Ateşin serinlik ve esenlik oluşu
İshak ve Yakub: Hepsi salih
Lût: Çirkin işler (habâis) işleyen kasabadan kurtuluşu
Nuh: Büyük sıkıntıdan (kerbil-'azîm) kurtuluşu
Davud ve Süleyman: Hüküm ve ilim verilişi, mucizeleri
Eyyub: Hastalıktan (durr) kurtuluşu, ehline kavuşması
İsmail, İdris ve Zülkifl: Hepsi sabırlı ve salih
Zunnûn (Yunus): Karanlıklardan ve gamdan kurtuluşu
Zekeriya: İhtiyarlığında kendisine Yahya'nın verilişi

Bu ayetlerde isticâb (duaya cevap) kelimesi dört kere kullanılmış.

Nebi hikayeleri şu inci ile bitiyor:

innehum kânû yusâri'ûne fil-hayrâti
veyed'ûnenâ ragaben vereheben
vekânû lenâ hâşi'în
Onlar iyi işlerde yarışırlar,
Bize umutla ve korkuyla yalvarırlar,
Bize gönülden saygı (huşu) duyarlardı.


Daha sonra, "ırzını koruyan" Meryem'in oğluyla birlikte alemlere ayet olması ve surenin son sayfasında meşhur rahmet haberi:

vemâ erselnâke illâ rahmeten lil-'âlemîn
Seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik

Ve o rahmetin dilinden çok az bilinen bir dua ile sure son buluyor:

rabbihkum bil-haq, verabbuner-rahmânul-muste'ânu 'alâ mâ tasifûn
"Rabbim! Aramızda gerçekle hükmet, anlattıklarınıza karşı ancak Rahman olan Rabbimizden yardım istenir"

Cuma, Şubat 18, 2005

Haftanın En Önemli İşi

yâ eyyuhellezîne âmenû
Ey inananlar!
izâ nûdiye lis-salâti min yevmil-cumu'ati
Cuma gününde salâta çağrıldığınızda
fes'av ilâ zikrillâhi vezerul-bey'(a)
Allah'ın zikrine koşun ve alım satımı bırakın
zâlikum hayrun lekum in kuntum ta'lemûn
bu sizin için hayırlıdır, bir bilseniz
prayerEvet, salât en güzel zikirdir, hatırlama ve hatırlatmadır.
Özellikle Cuma namazı, haftanın en önemli işidir.

Cuma, Şubat 11, 2005

Yumuşak Söz

Çölde iri-yarı, güçlü-kuvvetli bir çoban. Ailesi ile kaybolmuşlar, çölden çıkmak için yol arıyorlar. Dağda bir ışık görüp oraya yönelince, beklenmedik, ilahi hitabı duyuyor:

izheb ilâ fir'avne innehû tagâ
20:24 Firavuna git, doğrusu o azdı

Kime söyleniyor? Pek bir özelliği olmayan, konuşmayı beceremeyen fakir bir çobana. Kime gidecek? Firavuna. Yüzüne bakmanın yasak olduğu, yanına sürünerek girilecek, tanrı olduğuna inanmış, herşeyin görünür sahibi bir zorbaya. Çok ağır bir iş, besbelli. Bir destek bulmak gerek.

qâle rabbişrah lî sadrî
dedi, Rabbim göğsümü genişlet
veyessirlî emrî
işimi kolaylaştır
vahlul 'uqdeten min lisânî
dilimin düğümünü çöz
yefqahû qavlî
sözümü anlasınlar

Ne diyecek peki? "Sen azdın" dese olur mu?

feqûlâ lehû qavlen leyyinen le'allehû yetezekkeru ev yahşâ
ona yumuşak söz söyleyin, belki öğüt dinler veya korkar

qavlen leyyinen = yumuşak söz
nasıl demir ısı ile yumuşatılıyorsa
söz de öyle olacak, kalbe akacak

Sözün önemini görüyor musunz?
Musa'nın duasında da söz,
Allah'ın emrinde gene söz

Sözümüz leyyin olsun, dost-düşman herkes iyi anlasın.

Çarşamba, Şubat 09, 2005

Hüda ve Huda

Çok benzediği için karıştırılan iki kelime bugünün konusu.

* hüda: rehber, yol gösteren (he sesi ile)
hidayet ve hediye ile aynı kökten geliyor
Kuran'da yaklaşık 80 kere geçen bu kelime Kuran'ın isimlerindendir

2:2 zâlikel-kitâbu lâ raybe fîh, huden lil-muttaqîn
48:28 huvellezî ersele rasûlehû bil-hudâ vedînil-haq

* huda: tanrı (noktalı hı sesi ile)
Farsça olduğu için Kuran'da geçmez
Safahat'ta çok kullanılmış:

Bu göğüslerse Huda'nın ebedi serhaddi;
"O benim sun'-u bediim, onu çiğnetme!" dedi.

Bu türlü bir hareket mahz-ı küfr olur, zîra:
Talepte âmir olurken bir ayetinde Huda;
Buyurdu: "Kesmeyiniz ruh-u rahmetimden ümid;
Ki müşrikîn olur ancak o nefhadan nevmid."

Bu son beyitte meali verilen ayet hangisi acaba?

12:87 velâ tey-esû min revhillâh
Allah'ın lütfundan ümîdinizi kesmeyin. Çünkü kafirler
toplumundan başkası Allah'ın rahmetinden ümit kesmez.


15:56 vemen yaqnatu min rahmeti rabbihî
Dedi: sapanlardan başka Rabbinin rahmetinden kim ümit keser?

39:53 lâ taqnatû min rahmetillâh
Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Allah bütün günahları bağışlar, Gafûr'dur, Rahîm'dir

Bu ayette de rahmetullah tamlaması var:
7:56 inne rahmetallâhi qarîbun minel-muhsinîn
Allah'ın rahmeti iyi davrananlara yakındır

Burada (ve 30:50'de) ilginç bir sır var. Her yerde yuvarlak te (çift noktalı he) ile yazılan rahmet kelimesi bu ayetlerde normal te harfi ile yazılmış. Elimde on kadar mushaf var, kaynakları Hindistan'dan Fas'a kadar değişen. Hepsinde te harfi kullanılmış. Korunmuşluğun çok hoş bir göstergesi.

Pazartesi, Şubat 07, 2005

"Ben batanları sevmem!"

Derler ki, kulların nefesleri adedince O'na yol gider. Hakikat ki, öyledir. Değilse, Rabbimiz kullarını bu kadar çeşitli yaratmaz, onları bu denli farklı karakter ve yetilerle donatmaz, üstüne üstlük her birini her dem hâllerden hâllere geçirmezdi. Hedef ise tek... Çünkü hakikat tek...

İnsan hayatı boyunca O'na giden yollar üzere olup, rehberini de Korunmuş Kitap bildi mi, ona ne mutludur. Yönelişi bir ömür bitmeyecek bir yolculuk olur. O yolda perde perde ilerler. Anlayış seviyesi yükseldikçe bir basamak ötedeki bir başka perdenin önünde bekleşenler arasına karışır. Rehber Kitabı'nın kendisi bile sanki insana bu nihayetsiz yolculuk duygusundan bir cüz sunar. Her okuyuşu akleden kalbine bambaşka anlam kapıları açar. Gün olur, ayetleri adeta ilk kez okuyormuş hissini duyar. An olur, bir ayet sanki kalbine yeni iner. Kul O'na gider. O'na kul Kur'an'la gider. Kul Kur'an'da gider. Kur'an'da kul O'na gider.

Bize de yollardan bir yol olsun diye, Rabbimiz Kitap'ta İbrahim'in yürüyüşünü safha safha bildirir. O güzel nebiye selam olsun.

İbrahim temiz fıtratı, berrak zihni ve sağduyulu kalbi ile daha çocukken babası Azer'i sorgular:
etettahizu asnâmen âliheten
Sen putları ilah mı ediniyorsun?

Maalesef ki, insanlar soyut ya da somut, büyük ya da küçük nice şeylerden ilah edinegelmişler. Kendi güçlerini putları üstünden sağlamak, insanlara putları aracılığıyla hükmetmek, putlarına tapmayanları şiddetle dışlamak hiçbir çağa ya da kavme yabancı duygular değil.

Halbuki İbrahim için çok açıktır. Der:
innî erâke vekavmeke fî dalâlin mubîn
Doğrusu ben, seni ve halkını apaçık bir dalâlet içinde görüyorum.

İbrahim yola çoktan çıkmıştır. Gözleri yerde ve gökteki Rabbimizin muhteşem hükümranlığına çevrilir. Zaten evrendeki tüm varlıklar gören gözlere birer yol değil midir?

İlkin gece her yeri kapladığında gökte göz kırpan yıldızlar arasında en parlağına gözü takılır. Akşam yıldızı o kadar parlaktır ki, akşamın kızıllığında bile görülür. Diğerlerine göre çok göz alıcı, ama aydınlatma gücü yok.. Der,
hâzâ rabbî
Bu Rabbim.
Ama çok sürmez. O hemen batıverir. Der,
lâ uhibbul-âfilîn
Ben batanları sevmem.

Tapmak hiç değil. Sevmek bile değil..

Sonra ay doğar. Bir mehtap ki, yıldızlar gibi değil, göründü mü, geceyi aydınlatır. Işığı pek latiftir. Güneşe takat getiremeyen gözlere ondan haberdir, ama ışığı kendisinden değil.. Sadece bir yansıma. İbrahim, ayı görür. Der, "bu Rabbim". Ama çok sürmez. O da hemen batıverir.

Artık İbrahim bir önceki basamağı çoktan aşmıştır. Görüşü berraklaşmakta, anlayışı artmaktadır. Der,
lein lem yehdinî rabbî leekûnenne minel-qavmid-dâllîn
Eğer Rabbim bana hidayet vermezse, kesinlikle ben şaşırmışlardan olurum.

İnsanın kavrayışını şekillendiren pencereleri var sanki: Duyuları, aklı ve sezgisi. Ama hepsi sınırlı. Ancak kişi inad etmez ve anlamak isterse, çıkarcı davranmaz ve samimiyet üzere yaşarsa, insaf eder, bir de durup düşünürse, ruhu illâ ki yanlışa yanlış diyecektir. Kendiliğinden doğruyu bilemese de yanlışı sezecektir. Doğru içinse muhakkak O'nun hidayeti gerekir. O iletmeden hakkı bilemez, O bildirmeden hakkı bulamaz.

İşte, İbrahim ikinci adımda kendi sınırını bilir. Yanlışa düşmekten korkar. Doğruya gidebileceğini hisseder. Onu yaratan ve gözeten kendisine yol göstersin diler.

İbrahim ilerler.

Derken güneş doğar. Güneş ne göz kırpan yıldızlara benzer, ne de geceye fener olan aya. Herşeyi pırıl pırıl aydınlatır. Işığı olan başka ne varsa, yanında söner. Der, "bu Rabbim. Bu daha büyük". Ama çok sürmez.
Gurûb
O da hemen batıverir. Kavmine döner. Der,
yâ qavmi innî berîun mimmâ tuşrikûn
Ey kavmim, ben O'na ortak koştuklarınızdan uzağım.

innî veccehtu vechiye lillezî fataras-semâvâti vel-arda hanîfâ vemâ ene minel-muşrikîn
Hakikat ki ben, gökleri ve yeri Yaratan'a yüzümü içtenlikle çevirdim. Ben müşriklerden değilim.

Velhasıl, insan yola çıkar. Rabbini arar. Aklı başını kaldırır. Göğe bakar. Kalbi batanları sevmez. Yola içtenlikle devam eder. O'na sığınır. Nicelerinin takılıp kaldığı engelleri kolaylıkla aşar. O hidayet eder. O rahmet eder. O bağışlar.

Hamd O'na.
Selam İbrahim'e.

Cuma, Şubat 04, 2005

Kur'an ve Anlayış

Bir hadis-i şerifte Alah'ın elçisi (sav) buyurmuş:

"Azîz ve celîl olan Allah diyor ki: Kim, Kur'an-ı Kerim'i okuma meşguliyeti sebebiyle benden istemekten geri kalırsa, ben ona, isteyenlere verdiğinden fazlasını veririm." (Tirmizi, 2917)

Dua hayatın gayesi konumunda (25:77) olduğu halde, Kur'an tilâveti duanın önüne geçiyor. Çünkü en güzel dualar zaten Kur'an içinde. Anlasak da öyle, anlamasak da...

Bugün o yoruma iki inci eklemek istiyorum:

Birincisi, Kur'an okumak duayı kapsadığı gibi, namaz da tilâveti içeriyor.

aqimis-salâte lidulûkiş-şemsi
ilâ gasaqil-leyli vequrânel-fecr
inne qurânel-fecri kâne meşhûdâ
17:78 Güneşin batışından gecenin kararmasına kadar namaz kıl, bir de fecir Kuran'ı. Muhakkak fecir Kuran'ına şahitler var.

Genellikle sabah namazı olarak tefsir edilen "fecir Kuran'ı" deyimi, namaz ve okuma kavramlarını en bereketli bir vakitte birleştiriyor. Sabah namazında okunan Kur'an'ın şahitleri varmış. Kim acaba?

İkincisi, anlayışla okumak, anlamaya çalışmak elbette daha iyi.

Buna örnek olarak dört ayet veriyorum. Bunları
* aşağıdaki kelimelere bakarak anlamaya çalışmak
* verdiğimiz anlamı meal ya da tefsir ile kıyaslamak
* ezberlemek (hiç olmazsa son ayeti)
çok zor olmasa gerek...

felemmâ cenne 'aleyhil-leylu reâ kevkeben
qâle hâzâ rabbî,
felemmâ efele qâle lâ uhibbul-âfilîn


lemmâ: -dığı zaman
cenne: örttü, kapladı 'aleyhi: onu (İbrahim)
leyl: gece reâ: gördü kevkeb: gezegen
qâle: dedi hâzâ: bu rabbî: rabbim
efele: battı uhibbu: severim âfilîn: batanlar

felemmâ reel-qamere bâzigan qâle hâzâ rabbî
felemmâ efele qâle lein lem yehdinî rabbî
leekûnenne minel-qavmid-dâllîn


reâ: gördü qamer: ay bâzig: doğan
in: eğer lem: değil yehdinî: bana hidayet verir
ekun: olurum leekûnenne: kesinlikle olurum
min: -den qavm: kavim, millet dâllîn: şaşırmışlar

felemmâ reeş-şemse bâzigaten qâle hâzâ rabbî hâzâ ekber
felemmâ efelet qâle yâ qavmi innî berîun mimmâ tuşrikûn


şems: güneş bâziga: doğan ekber: daha büyük
innî: muhakkak ben berî: uzak
mimmâ tuşrikûn: ortak koştuklarınızdan

innî veccehtu vechiye lillezî fataras-semâvâti vel-arda hanîfâ, vemâ ene minel-muşrikîn


veccehtu: döndürdüm vechiye: yüzümü
lillezî: O'na ki fatara: yaptı, yarattı
hanîfen: içten, hanif olarak (yüzümü döndürdüm)
mâ: değil ene: ben muşrikîn: müşrikler

Bu son ayet, namazın girişinde "subhâneke" yerine okunabilir.